GERÇEK SANILAN UYDURMALAR


Hadis, mezhep, gelenek öğretileri ve yanlış Kuran çevirileri yüzünden gerçek sanılan uydurmalar vardır…

Bu konu uzun olduğundan, konunun içerdiği alt başlıklar aşağıda sıralanmıştır.

▸ MEHDİ

▸ TASAVVUF

▸ ŞEFAAT

▸ BAŞÖRTÜSÜ

▸ MUHAMMED PEYGAMBER İÇİN UYDURULAN MUCİZELER

▸ ZEYD’İN ESKİ EŞİNE GÖZ KOYMASI

▸ TANRI'NIN SÖZDE 99 İSMİ

▸ TANRI ADINA UYDURULAN HADİSLER

▸ TANRI'NIN YANINA BİR ŞEY EKLEMEK

▸ "...OLMAYAN CENNETE GİREMEZ"

▸ HRİSTİYANLARA VE YAHUDİLERE KARŞI SAÇMA DÜŞMANLIK

▸ ZİNA YAPANIN ÖLDÜRÜLMESİ

▸ HETEROSEKSÜEL OLMAYANI ÖLDÜRMEK

▸ DİNDEN ÇIKANIN ÖLDÜRÜLMESİ

▸ KÜRTAJ

▸ NAMAZIN BOZULMASI

▸ ABDESTİN BOZULMASI

▸ KURAN'A ABDESTSİZ DOKUNMAK

▸ KURAN’A SAYGI GÖSTERME ÇABASI

▸ ARAPÇA KURAN OKUMAK/DİNLEMEK

▸ BÜYÜ

▸ NAZAR

▸ ÜFÜRÜKÇÜLÜK

▸ CİHAT

▸ SAVAŞ ŞARTLARI

▸ DÖRT KADINLA EVLENMEK

▸ KÖLELER, ESİRLER VE CARİYELER

▸ HURİLER

▸ HARAM UYDURMAK

▸ NUH TUFANI

▸ KABİR AZABI

▸ ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAPILANLAR

▸ VACİP

▸ İNSANLAR MAYMUN OLMADI

▸ KUTSAL GÜN VE GECELER

▸ CENABET/CÜNUP OLMAK

▸ CİNSEL ORGAN SÜNNETİ

▸ FİRAVUN'UN CESEDİ

▸ AYETİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ

▸ MİRAS AYETLERİ

▸ AKRABA EVLİLİĞİ

▸ YUSUF'U GÖREN KADINLAR

▸ YECÜC MECÜC


MEHDİ 

İslam inancı içine “Kıyametten önce Mehdi gelecek, herkesi uyaracak!” palavrası sokulmuştur. 

Kendi toplumunu kutsallaştırma çabası; “Mehdi şu bölgeden çıkacak” , “Şu mezhepten olacak” , “Burnu şöyle olacak” “Anlında şundan olacak” gibi uydurma hadisler çıkartmıştır.

Peygamberlerin sonuncusu Muhammed’dir. Muhammed’den sonra birçok elçi gelip geçmiş veya gelecek olabilir, ancak peygamber veya ‘mehdi’ adı altında bir kurtarıcı gelmeyecektir. 


TASAVVUF 

Tasavvuf; spiritüalizm/ruhçuluk ile İslam/teslimiyet/barış dininin harmanlanası, şirke bulaştırılıp, biraz da gizem ‘uydurulmasıyla’ ortaya çıkmış bir düşünce akımıdır… 

Tasavvufçular; insanları efendi edinerek şirk işlerler ve şirk işleyenlerle aynı şeyi savunurlar. 

39:3 Kesinlikle, din sadece Tanrı’ya aittir. O'nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, “Onlar bizi Tanrı’ya daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara hizmet ediyoruz” derler. Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında Tanrı karar verecektir. Tanrı kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez. 

10:18 Tanrı’yı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyenlere hizmet ediyorlar ve “Bunlar, Tanrı yanında bize şefaat edecekler” diyorlar. De ki: “Tanrı’nın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır.” 

Bu düşüncenin başta gelenlerinden “Mevlana” lakaplı Celalettin Rumi, şirk koşanların en başında gelmektedir. 

Celalettin Rumi, kabullendiği lakabıyla hem kendisine hem bu lakabı söyleyenlere de şirk/ortaklık işletmektedir. Çünkü insanların mevlası/efendisi/egemeni Tanrı’dır (2:286, 3:150, 6:62, 8:40, 9:51, 10:30, 16:76, 22:13, 22:78, 44:41, 47:11, 57:15, 66:4). Hatta “MEVLANA” kelimesi; 2:286 ve 9:51 ayetlerinde, bizzat bizim ağzımızdan Tanrı için kullanılır. 

2:286 …ente mevlânâ

2:286 …Sensin bizim mevlamız/efendimiz/egemenimiz… 

9:51 …huve mevlânâ

9:51 …O'dur bizim mevlamız/efendimiz/egemenimiz 

Lakabının, Tanrı’nın ismi/sıfatı ile çelişmesi yetmezmiş gibi; “Mesnevi” adlı eserine başlarken kullandığı cümleler dikkat çekmektedir. Celaledin Rumi, Mesnevi adlı kitabının Tanrı’dan olduğunu söylemiştir[3]. 

image
image

Celalettin Rumi, Mesnevi adlı eserinde; “veli” sıfatlı insanların Tanrı’nın çocukları olduğunu ve onlara tabi olunması gerektiğini söylemiştir. Hatta bu sözleri Tanrı’nın söylediğini iddia etmiştir! 

Yavrum veliler de Tanrı çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın… Tanrı, mallarını, canlarını korur; onların ahvalinden haberdardır. Sakın noksanlıklarını bulup aleyhlerinde gıybet etme. Onlar için kin güdenden, onların öcünü alan Tanrı'dır. Tanrı dedi ki: Bu Veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri. Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de. Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzülerimdir. Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. 

[Mesnevi, Mevlâna, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988 Cilt 3 Beyitler-7-8, sayfa 75-80] 

Ancak Kuran’a göre Tanrı’nın çocuğu yoktur/olamaz ve insanlar kendilerini sözde ‘velilere’ değil; Tanrı’ya teslim etmelilerdir! 

19:88-92  Hatta “Rahman çocuk edindi” dediler. Siz, küstahça bir tez ileri sürdünüz. Bu küstahlıktan ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar göçecektir. Rahman'a çocuk yakıştırdılar diye… Çocuk edinmek Rahman'a yakışmaz

39:3  Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Tanrı’nındır.O'ndan başkalarını veliler edinerek, “biz onları yalnız bizi Tanrı’ya yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Tanrı, onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir… 

32:4  Sizin için O'ndan ayrı bir veli ve şefaatçi yoktur. Öğütten anlamaz mısınız? 

7:3  Efendinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın. Ne az öğüt alıyorsunuz! 

Celaledin Rumi, Kuran’a göre yalancı ve zalim kişidir… 

6:93  Tanrı adına yalan uydurandan ve kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde, “Bana vahyedidi/vahyediliyor” diyenden ve “ Tanrı’nın indirdiği gibi ben de indirdim/indireceğimdiyenden daha zalim kim olabilir… 

2:79  Kitabı elleriyle yazdıktan sonra onu ucuz bir fiyata satmak için onun Tanrı’dan olduğunu söyleyenlerin vay haline. Ellerinin yazdığından dolayı vay haline onların. Kazandıklarından dolayı vay haline onların! 

*Okuma Tavsiyesi: Yalan ve şirk dolu tasavvuf düşüncesi, ’Michael Sikkofield’ adlı bir blog yazarı tarafından detaylı bir şekilde incelenmiştir. Bu konuda “Bir Başka Din: Tasavvuf” adlı bir kitabı ve blog yazısı mevcuttur:

https://michaelsikkofield.blogspot.com/2015/04/tasavvuf-ve-tarikatlardan-tek-dunya.html


ŞEFAAT 

Şefaat “aracılık”, şefaatçi “aracı” demektir. Şefaatçilerin/aracıların yargı günündeki işlevleri; Tanrı’nın hükmüne şahitlik etmekten başka bir şey değildir… 

11:105  O gün geldiği zaman, hiç kimse O'nun izni olmadan konuşamaz… 

19:87  Rahman'ın yanında söz almış olanlardan başkası aracılık/şefaat edemez. 

40:51  Biz elçilerimize ve gerçeği onaylayanlara bu dünya hayatında ve tanıkların duruşmalarda bulunacakları günde yardım ederiz. 

43:86  Onların O'nun dışında çağırdıkları şefaat edemezler. Ancak bilerek gerçeğe tanıklık edenler hariç. 

78:38  Gün gelecek Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahman'ın izin verdikleri hariç hiç kimse konuşamaz. Onlar da doğruyu söylerler. 

Yani günahların bağışlanması veya cennetin kazanılması için aracılık yoktur! 

18:102 İnkarcılar, benim dışımda kullarımı veliler edinerek kurtulacaklarını mı sandılar? O inkârcıların konağı olarak cehennemi belirledik. 

10:18  Tanrı’yı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyenlere hizmet ediyorlar ve “Bunlar, Tanrı yanında bize şefaat edecekler” diyorlar. De ki: “Tanrı’nın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır.” 

2:48  Ve korkun o günden ki, hiçbir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiçbir benlikten şefaat kabul edilmez, hiçbir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez.

74:48  Artık yarar sağlamaz onlara şefaatçilerin şefaati. 

6:51  Rab'lerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları bununla uyar: O'ndan başka bir sahipleri ve şefaatçileri yok. Belki korunurlar. 

32:4  Sizin için O'ndan ayrı bir veli ve şefaatçi yoktur. Öğütten anlamaz mısınız? 

39:3  Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Tanrı’nındır.O'ndan başkalarını veliler edinerek, “biz onları yalnız bizi Tanrı’ya yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Tanrı, onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Tanrı yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. 

39:43 Tanrı’nın dışında şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye sahip değilseler ve düşünemiyorlarsa da mı?” 

39:44 De ki: “Tüm şefaat Tanrı’ya aittir.” Göklerin ve yerin yönetimi O'na aittir. Sonra O'na döndürüleceksiniz. 

82:19  O gün kimsenin kimseye yardımı dokunmaz. O gün tüm kararlar yalnız Tanrı’ya aittir. 

7:194  Tanrı’nın dışında çağırdıklarınız, sizin gibi kullardır. Haydi onları çağırın da size cevap versinler, sözünüzde doğru iseniz! 

7:197  O'nun dışında çağırdıklarınız ne size yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler. 

Kimileri bazı ayetleri çarpıtarak, peygamberlerin veya bazı insanların günahları affettirebilme/affetme yetkisine sahip olduğunu iddia ederler. Delil olarak da Tanrı’nın, Muhammed peygambere, kendilerine zulmetmeyi bırakıp inanan insanlar için bağışlanma dilemesini söylediğini gösterirler. 

4:64  Biz her elçiyi, Tanrı’nın izniyle kendisine itaat edilsin diye gönderdik. Onlar, kişiliklerine zulmettikleri zaman sana gelip Tanrı’dan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlanma dileseydi, elbette Tanrı’yı Affedici ve Merhametli bulacaklardı. 

Öncelikle bilinmelidir ki yalnızca Muhammed peygamber değil; tüm elçiler ve hatta herkes iyilik/erdemlilik üzere yaşayanların affedilmesini dileyebilir/diler/dilemiştir. Fakat bu dilek ahirette değil, dünyada dilenir/dilenebilir. 

14:41  Efendimiz, hesabın görüleceği gün, beni, anamı, babamı ve inananları bağışla. 

47:19  Bil ki, Tanrı’dan başka tanrı yoktur. Kendinin, inanan erkeklerin ve inanan kadınların günahları için bağışlanma dile. Tanrı sizin tüm hareketlerinizi ve duracağınız yeri bilir. 

59:10  Onlardan sonra gelenler, “Efendimiz, bizi ve bizden önce gerçeği onaylamış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi gerçeği onaylayanlara karşı kin beslemekten koru. Efendimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin” derler.

71:28  Efendim, beni, anamı babamı, inananlar olarak evime girenleri, inanan erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin ise ancak yıkımlarını arttır. 

Fakat peygamberlerin, elçilerin veya sıradan insanların kendisi veya bir başkası için af dilemesi; o kişinin mutlaka affedileceği anlamına gelmez. Tanrı dilediğini/dileyeni/hak edeni doğru yola iletir, dilediğini/dileyeni/hak edeni bağışlar.

9:80  İster onlar için bağışlanma dile, ister bağışlanma dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen bile Tanrı onları bağışlamayacaktır. Çünkü onlar Tanrı ve elçisini yalanladılar. Tanrı yoldan iyice çıkmış toplumları doğruya iletmez.

63:6  Onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Tanrı onları bağışlamayacaktır. Tanrı yoldan çıkmış topluluğu doğruya ulaştırmaz. 

Hiç kimse, başka bir insanın günahlarını ne affedebilir/affettirebilir, ne de doğru yola iletebilir! 

72:21  De ki: “Ben size ne zarar verme, ne de sizi doğruya iletme gücüne sahibim.” 

10:100 Hiçbir kişi Tanrı’nın izni olmadan gerçeği onaylayamaz ve O, akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkûm eder. 

48:11 De ki: “Sizin için bir zarar veya yarar dilerse Tanrı’nın bu dileğine kim engel olabilir?"… 

36:23 "O'nun dışında tanrılar mı edineyim? Eğer Rahman bana zarar vermek dilese, ne onların şefaati bana bir yarar sağlayabilir ne de beni kurtarabilirler. 

Ölmüş veya yaşayan hiçbir insan sizi kurtaramaz. Putlarınızı, şefaat beklediklerinizi geç olmadan terk edin; çünkü onlar sizi terk edecekler. 

30:13  Koştukları ortaklarından da kendilerine şefaat eden hiçbir kimse çıkmaz; ortaklarını inkâr ederler

35:13-14 …Efendiniz Tanrı işte böyledir; egemenlik O'na aittir. O'nun dışında çağırdıklarınız ise bir çekirdek zarını bile yönetemezler. Onları çağırsanız sizin çağrınızı işitemezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Diriliş gününde de sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden Haberi Olan gibi kimse sana haber veremez. 

6:94  Sizi ilk defa yarattığımız gibi bize tek olarak geldiniz. Size hayal gibi gösterdiğimiz şeyleri ardınızda bıraktınız. Sizinle ortak olduklarını ileri sürdüğünüz aracılarınızı/şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar kesilmiştir. İleri sürdükleriniz sizi terk etmiştir. 

Bilin ki, Tanrı medet umulan tek kaynaktır; aksini yaşayanlar inkâr etse de ortak koşmaktadır! 

1:5  Ancak sana hizmet eder, ancak senden yardım dileriz. 

13:14  Gerçek dua O'na yöneltilendir. O'nun dışında çağırdıkları ise onlara hiçbir şekilde karşılık veremezler.. 

35:13 …O'nun dışında çağırdıklarınız ise bir çekirdek zarını bile yönetemezler. 

72:22 De ki: “Hiç kimse beni Tanrı’ya karşı savunamaz, O'ndan başka sığınak da bulamam.” 

18:102  İnkarcılar, benim dışımda kullarımı veliler edinerek kurtulacaklarını mı sandılar? O inkârcıların konağı olarak cehennemi belirledik. 

Kendisine şefaat edileceğini sanan -EFENDİ edinme meraklısı- insanlar; yargı gününde sürpriz yaşayacak ve inkarcılarla birlikte cehenneme gireceklerdir. 

6:22-23  Hepsini topladığımız gün ortak koşanlara,“Nerede iddia etmekte olduğunuz ortaklarınız?” Onların tek savunması şu olacak: “Efendimiz Tanrı’ya andolsun ki biz ortak koşmadık.” 

57:15 Bugün ne sizden ne de inkâr edenlerden bir fidye kabul edilmez. Yeriniz cehennemdir; Efendiniz(Mevlanız) odur. Ne kötü bir duraktır.

PEYGAMBERE “SALAVAT GETİREREK” ŞEFAAT KAZANMAK 

Muhammed peygambere selam göndererek, şefaat edilip cennete gideceğini sananlar bu davranıştan vazgeçmelilerdir. 

82:19  O gün kimsenin kimseye yardımı dokunmaz. O gün tüm kararlar yalnız Tanrı’ya aittir.

Bu davranışı Kuran’a dayandıranlar ise yanlış çevirilerin kurbanıdır. Detaylı açıklama “KURAN ÇEVİRİLERİNDEKİ KRİTİK HATALAR” adlı konuda" yapılmıştır.


BAŞÖRTÜSÜ

Baş örtme geleneği milattan öncesine kadar uzanmaktadır. Kimi zaman medeni durumunu veya dini inanışını belli etmek, kimi zaman da mevsim şartlarından korunmak gibi çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Baş örtme geleneği, insanlar tarafından dinselleştirilmiştir! Başını örtmek isteyen örtebilir, fakat bu dini zorunluluk değildir! 

Dekoltenin örtülmesinden bahseden ayet, Türkçe Kuran çevirilerinin çoğunda başörtüsü olarak çarpıtılmıştır.   

YANLIŞ ÇEVİRİ

24:31  Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! 

Bu çeviride geçen “başörtülerini” kelimesinin Arapçası “humur dur. “Hamara” kökünden türeyen bu çoğul ismin tekil hali “hamr dır ve Türkçede “örtü anlamına gelir. Ayrıca çeviride “salsınlar” olarak çevrilen “yadribne” kelimesi “kapatmak/örtmek” anlamına gelir. 

"Humur" kelimesinin başında veya sonunda “baş” ile ilgili bir ifade bulunmamasına rağmen, bu kelime “başörtüsü” olarak çevrilmiştir. Arkasından da anlamı pekiştirmek adına “kapatmak” anlamına gelen “yadribne” kelimesi “salsınlar” olarak çevrilmiştir. 

Ayrıca “kendiliğinden görünenler hariç” olarak çevrilmesi gereken yerde parantez içi ekleme yaparak “el yüzü gibi yorumu yapılmıştır. Bu yorum da kadınlara çarşaf vs. giydirmek isteyenlerin uydurmasından başkası bir şey değildir! 

DOĞRU ÇEVİRİ

24:31  Gerçeği onaylayan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini yakalarının üzerine kapatsınlar. Vücutlarının süslü/alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri süslü/alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey gerçeği onaylayanlar, topluca Tanrı’ya yöneliniz ki başarılı olasınız.

  • Kadınların başlarını örtmeleri değil, yaka açıklarını (dekoltelerini) kapatmaları istenmiştir. Ve alımlı yerlerin gösterilmemesi; yani çekici bölgelerle şov yapılmaması istenmiştir.
  • Belli akrabaların, yaşlı ve cinsel iktidara sahip olmayanların ve henüz cinsellik nedir bilmeyen çocukların yanında alımlı yerlerin gösterilmesinde sakınca olmadığı belirtilir.
  • Alımlı yerlerin gösterilmesi için ayakların yere vurulmaması söylenir. Yani kadınların, göğüslerini teşhir etmek için ayaklarını yere vurmamaları söylenir.

MUHAMMED PEYGAMBER İÇİN UYDURULAN MUCİZELER 

Muhammed’in peygamberliğini inkâr edenler, mucize isteyip durmuşlardır… 

26:154  “Sen bizim gibi bir insansın. Doğru sözlü isen bize bir mucize getir bakalım.” 

17:90-93  Dediler ki: “Yerden bize bir kaynak fışkırtmadıkça seni onaylamayız. Veya hurma ve üzüm bahçelerin olup aralarında ırmaklar fışkırtmalısın. Veya ileri sürdüğün gibi gökten üzerimize parçalar düşürmeli yahut Tanrı’yı ve melekleri karşımıza getirmelisin. Ya da altın bir evin olmalı veya göğe yükselmelisin. Yükselsen bile okuyacağımız bir kitabı üzerimize indirmedikçe onu onaylamayız.” 

Fakat onun mucizesi yalnızca Kuran’dır. 

17:93 …”De ki: “Efendim yücedir. Ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim ki!” 

13:7  İnkârcılar, “Ona bir mucize inmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her toplum için bir yol gösterici vardır. 

6:35  Yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, bilesin ki, yerin içine bir delik açmaya ya da göğe merdiven dayamaya gücün yetse de bir mucize ortaya koysan yine kâr etmez.. 

Muhammed peygamberi yüceleştirmek isteyenler, akıl tutulması sözde mucizeler uydurmuşlardır. Çünkü bu mucize uydurucular, Muhammed peygambere verilen biricik mucizeye; Kuran’a ve onun büyüklüğüne tanık olamamışlardır! 

29:50-51  “Ona Efendisinden bir mucize inmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Mucizeler Tanrı’nın katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” Bu kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda gerçeği onaylayan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır. 

GECE YÜRÜYÜŞÜ VE GÖĞE YÜKSELİŞ (İSRA VE MİRAÇ) 

Denilene göre;

“Muhammed, ata benzeyen cennet bineği Burak ile Mekke’den Kudüs’e gitti. Beytü'l-Makdis/Kutsal Ev’de İbrahim, Musa, İsa ve birkaç peygamber tarafından karşılandı. Bu peygamberlere imamlık ederek namaz kıldırdı. Musa peygamber, Muhammed peygambere; “Senin ümmetin 50 vakit namaz kılamaz, indirim iste” dedi. Muhammed Tanrı’yı gördü ve 50 vakit namazın 5 vakte indirilmesini talep etti. Tanrı da kabul etti.“

Bu hikâye uydurmadır. Çünkü; 

  • Tanrı’yı görmesi mümkün değildir (7:143, 6:103).

  • Namaz ibadeti, İbrahim peygamberden beri gelmektedir. Rivayetler namazın 50 vakit olduğunu söyler, ancak 50 kere namaz kılınabilmesi için 24 saatin her 30 dakikasında bir namaz kılınması gerekir. Böyle bir ibadet düzeni akıl tutulmasıdır. 

  • Din yalnızca Tanrı’nındır. Muhammed-Musa-Tanrı arasında namaz pazarlığı söz konusu olamaz.

  • İnkârcılar Muhammed’in peygamberliğini onaylamak için onun göğe yükselmesini istediğinde, peygamber böyle bir gücü olmadığını söylemiştir.

17:93  "Ya da altın bir evin olmalı veya göğe yükselmelisin. Yükselsen bile okuyacağımız bir kitabı üzerimize indirmedikçe onu onaylamayız.“ De ki: "Efendim yücedir. Ben elçi olan bir insandan başka bir şey miyim ki!

Kaldı ki Kuran’da, gece yürüyüşü yaptığı anlatılan kişi Musa peygamberdir.

17:1-2  Bazı mucizelerimizi kendisine göstermek için kulunu geceleyin Kutsal Mescit’ten, çevresini kutlu kıldığı en uzak mescide alıp götüren çok Yücedir. O kuşkusuz İşitendir, Görendir. Ve Musa'ya Kitap'ı verdik. Onu, “Benden başka bir vekil tutmayın” buyruğuyla İsrail halkına bir kılavuz kıldık.

*Çoğu mealde 17:1’in “el-mescidi el-aksâ” kelimeleri, sanki özel isimmiş gibi “Mescid-i Aksa” olarak yanlış çevrilmiştir. Ancak bu kelimelerin sözlük anlamları verilmeli ve “en uzak mescit” olarak çevrilmelidir.

Mısır’dan Medyen’e kaçan Musa peygamber, bir sulama işine yardımcı olarak hayatının “yeni dönemine” girer. Musa, kendisini seçen bir kadınla evlenir ve kızın babası ile 8-10 konferans/hac boyunca çalışmayı kabul eder. (*Anlaşmanın sekiz “yıl” yerine, sekiz “konferans/hac” olarak yapılmasından anlaşılıyor ki; Musa, işi gereği hac yeri Kutsal Mescit’te de bulunmuştur.)

28:23-28  Medyen suyuna vardığında, orada hayvanlarını sulayan halktan bir grup buldu. Onların gerisinde itilip kakılan iki kadın gördü. Onlara, “Ne yapmak istiyorsunuz?” dedi. “Çobanlar sulayıp çekilmeden sulayamayız. Babamız da çok yaşlı bir adamdır” dediler. Onlar için suladı, sonra gölgeye çekildi ve “Efendim, senin bana bağışlayacağın her şeye muhtacım” dedi. Çok geçmeden onlardan birisi utana utana ona doğru yürüyerek geldi ve “Babam, bizim için sulamana karşılık olarak sana ücret vermek istiyor” dedi. Onunla karşılaşıp ona başından geçenleri anlatınca o, “Korkma” dedi, “Zalim topluluktan kurtulmuş bulunuyorsun.” Onlardan biri, “Babacığım, ona iş ver. O, senin ücretle tuttuklarının en iyisidir; hem güçlü, hem de güvenilir biri” dedi. Dedi ki, “Bana sekiz konferans boyunca çalışman koşuluyla seni şu kızlarımdan biriyle nikahlamak istiyorum. Dilersen onu ona tamamlayabilirsin. Sana zorluk çıkarmak istemiyorum. Tanrı dilerse, beni erdemli davranan biri olarak bulacaksın.” Dedi ki, “Bu, seninle benim aramda bir sözleşmedir. Hangi süreyi yerine getirirsem bana düşmanlık yok. Konuştuklarımıza Tanrı garantördür” dedi. Musa, o süreyi bitirip ailesiyle birlikte yola çıkınca Tur'un yamacında bir ateş gördü ve ailesine, “Burada durun. Ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir haber veya bir ateş koru getiririm de onunla ısınırsınız” dedi. 

8-10 yıl sonra, konferansın/haccın bitmesi ile Musa ve ailesi Kudüs’ten yola çıkarlar. Geceleyin, gördüğü ateşe tek başına giden Musa, peygamber olduğunu öğrenir. 

27:7-12  Hani Musa ailesine şöyle demişti: “Ben bir ateş gördüm, size ondan bir haber getireyim yahut size bir meşale getireyim de ısınasınız. Musa ateşe vardığında şöyle çağırıldı. ”Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve alemlerin Efendisi olan Tanrı, bütün eksiklik ve iğretiliklerden arınmıştır. “Musa, bu Benim, Ben Üstün ve Bilge olan Tanrı’yım. Değneğini at.“ Onu küçük bir yılan gibi titreştiğini görünce, arkasına dönüp bakmadan kaçtı. "Musa, korkma; elçiler huzurumda korkmazlar.” Ancak kim zulmederse, sonra günahlarını bırakıp iyilik yaparsa ona karşı ben Bağışlayıcıyım, Rahimim. Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Firavun ve halkına göstereceğin dokuz mucizeden biridir. Onlar yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.

20:12 “Ben, evet Ben senin Efendinim. Sandaletlerini çıkar. Çünkü sen kutsal vadide, Tuva'dasın.”

20:14 “Ben, evet Ben Tanrı’yım; Benden başka tanrı yoktur. Bana hizmet et ve beni anmak için salatı gözet.” 

Görüldüğü gibi; Kutsal Mescit’ten yola çıkan, geceleyin en uzak mescide gelen ve bazı mucizelere tanıklık eden Musa peygamberdir.

Ayrıca, Muhammed peygamberin göğe yükseldiği yalanı Necm Suresi’ne de dayandırılır. Fakat söz konusu ayetler, vahiy aldığı gecede yaşadıklarıyla ilgilidir (53:4-18).

AY’IN YARILMASI

Kuran’da kıyamet saatinin yaklaşması ile Ay’ın yarılmasını ilişkilendiren bir ayet mevcuttur. Rivayetçiler bu ayeti referans alarak, “Muhammed peygamber Ay’ı ortadan ikiye yardı.” diye mucize uydurmuşlardır.

54:1  O an yaklaştı ve Ay yarıldı.

Ayette geçen “yarıldı” kelimesinin Arapçası “inşakka”dır. Bu kelime, Kuran’da başka yerlerde de geçer ve “ortadan ikiye ayrılmak anlamına değil; “parçalanmak/çatlamak/yarılmak” anlamlarına gelir.

80:26  Toprağı yardıkça yardık

50:44  O gün yer onlardan dolayı yarılır/çatlar. Bu, bizim için kolay bir toparlamadır.

“Ay Yarıldı” haberi, büyük ihtimalle; evrenin sona ereceği zamana yakın bir tarihte gerçekleşecektir. Belki de 12 Eylül 1970’de Luna adlı uzay aracının Ay'dan toprak örnekleri alınmasıyla gerçekleşmiştir? Bunları bilmiyoruz ama kesin olan şey; Muhammed peygamberin Ay’ı ortadan ikiye yarmadığıdır… 

OKUMA-YAZMA MESELESİ

Muhammed peygamber için uydurulan “okuma yazma bilmiyordu” yalanı, Kuran’ın insan sözü olmadığına delil olsun diye uydurulmuştur… 

Kuran, Muhammed peygamber için “ümmi” sıfatını kullanılır. Bu kelime, okuma-yazma bilmeyenler için değil; kutsal sayfaları okumamış veya yazmamış kişi/toplum için kullanılır. 

7:157  Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar. 

7:158  Tanrı’yı ve ümmi olan elçisini onaylayın, nitekim o da Tanrı’yı ve sözlerini onaylamaktadır. Ona uyun ki doğruyu bulasınız. 

2:78  Aralarında ümmiler var ki kuruntu ve söylentilerin dışında kitabı bilmezler; bildiklerini zannederler. 

3:20  Seninle tartışırlarsa, “Ben ve beni izleyenler kendimizi Tanrı’ya teslim ettik” de. Kitap verilenlerle, ümmilere (verilmeyenlere/okumamışlara/habersizlere) de sor: “Siz de teslim oldunuz mu?"… 

Kuran; inişi sırasında bizzat Muhammed peygamberin elleriyle yazılmış, bugünkü belirlenmiş dizilişi de kendisine vahiy edilmiştir. 

68:1  Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. 

96:4  Kalem yoluyla öğretir

29:48  Sen daha önceki hiçbir kitabı okumuyordun ve onları elinle de yazmıyordun… 

25:32 …onu belleğine yerleştirmekte ve onu belirlenmiş bir dizilişe göre okumaktayız. 

KÂİNATIN EFENDİSİ 

Kimileri Muhammed peygambere “Kâinatın Efendisi” sıfatını vermiş ve kâinatın onun için yaratıldığını söyleyen hadisler uydurmuşlardır. 

Tanrı: ‘Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.’ 

Muhammed: Bana Cibril geldi ve ‘Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı, sen olmasaydın cehennem yaratılmazdı’ dedi. 

Bu “efendi rezaleti” hadislerle de sınırlı değildir. Gelenekçilerin “Tanrı’nın 99 İsmi” diye kabul ettikleri isimlerin içinde Tanrı’nın RAB ve MEVLA isimleri bulunmamaktadır ve  ne “tevafuk” ki bu isimler “EFENDİ, SAHİP, ULU ŞAHIS, EGEMEN, YÖNETİCİ” anlamlarına gelir… 

Tek efendi, her şeyin sahibi Tanrı’dır. 

3:150  Hayır, sahibiniz (Mevla) Tanrı’dır. O, yardım edenlerin en iyisidir. 

3:79-80  Tanrı’nın kendisine kitap, bilgelik ve peygamberlik verdiği hiçbir insan, "Tanrı’dan sonra bana da hizmet ediniz” diye halkı kendisine çağırmaz. Aksine, “Öğrenip öğrettiğiniz kitap gereğince kendisini Efendisine adayan kullar olun” der. Ve size, melekleri ve peygamberleri EFENDİLER (Rab) edinmenizi de emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi? 

Muhammed peygamber kimsenin efendisi değildir, kimseye efendilik taslamamıştır, kendisine efendi/hazret dedirtmemiştir! O insanların yol gösterici arkadaşıdır… 

7:184  Düşünmezler mi? Arkadaşlarında hiçbir delilik yoktur. O, ancak apaçık bir uyarıcıdır

34:46  De ki: “Size bir tek öğüdüm var: Tanrı için ikişer ikişer, yahut teker teker kalkın, sonra düşünün. Sizin arkadaşınızda bir delilik yoktur. O sadece, çetin bir cezadan önce sizi uyaran birisidir.” 

53:2  Arkadaşınız ne sapmıştır, ne de azmıştır. 

81:22  Arkadaşınız deli değildir. 

41:6  De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım…”

 SON ELÇİ 

Muhammed peygamber kendisinden önceki yasaları doğrulamış ve onların kapsayıcısı olan Kuran’ı tebliğ etmiştir. Artık yeni bir kitap veya peygamber gelmeyecektir. Son kitap Kuran, son peygamber Muhammed’dir. 

5:48  Kendinden önceki kitapları doğrulayan, onların yerine geçen bu kitabı, gerçekleri kapsayıcı olarak sana indirdik. 

33:40  Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Tanrı’nın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Tanrı her şeyi gereğince biliyor. 

*33:40 ayeti “Tanrı’nın elçisi ve peygamberlerin sonuncusu” diyor; “elçilerin ve peygamberlerin sonuncusu” değil. 

Fakat Tanrı’nın mevcut mesajlarını insanlara tavsiye eden/ileten son kişi Muhammed değildir. Yani Muhammed, son peygamberdir ancak son elçi değildir. Muhammed peygamberin son elçi olduğunu iddia edenler, hiçbir delile sahip olmadan Yusuf’un son elçi olduğunu iddia edenler gibidir.

40:34  Daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti; fakat size getirdiği mesajı sürekli olarak kuşku ile karşılamıştınız. Sonunda o ölünce, "Tanrı ondan sonra elçi göndermeyecektir” demiştiniz. Tanrı, kuşkuda sınırı aşanı böylece saptırır.”


ZEYD’İN ESKİ EŞİNE GÖZ KOYMASI 

“Kuran’ı Muhammed yazmış. Kendisine inmiş özel ayetler var!” tezlerinin başında, Ahzab suresi gelir. Örneğin, sözde Muhammed peygamber evlatlığı Zeyd’in zorla boşanmasını sağlamıştır.

33:37 Tanrı tarafından kendisine iyilik yapılan ve senin de iyilikte bulunduğun kişiye, “Karını tut ve Tanrı’yı gözet” diyordun. Böylece Tanrı’nın açığa vuracağı bir şeyi gizliyordun. Tanrı’dan çekinmen gerekirken halktan çekiniyordun. Zeyd eşiyle ilişiğini kestiğinde biz seni onunla evlendirmiştik ki gerçeği onaylayanlar, evlatlıklarının eşleriyle ilişiklerini kestiklerinde onlarla evlenmekte güçlükle karşılaşmasın. Tanrı’nın buyruğu yerine getirilmelidir.

İlk olarak burada YAŞANACAK bir olay değil, YAŞANMIŞ bir olay anlatılmış. İkincisi, Muhammed, evlatlığı Zeyd’e, eşinden ayrılmamasını ve Tanrı’ya karşı takvalı olmasını önermiş. Demek ki Zeyd, eşine karşı olumsuz davranışlarda bulunuyor ki peygamber onu uyarmış. Ve Muhammed, Zeyd eşinden ayrılırsa, millet onun hakkında kötü şeyler düşünür diye kaygılar yaşamış.

Ancak Tanrı’nın ayette de Muhammed’e açıkladığı gibi; Zeyd ile eşi anlaşamıyorken ve ayrılmaları gerekirken, sen gidip ona tavsiyeler verip duruyordun, çünkü sen mahalle baskısından çekiniyordun. Halbuki benden (benim planıma engel olmaktan) çekinmen lazımdı. Ben, halka örnek olabilmesi için bir plan hazırladım; topluma, “bir insanın evlatlığı, onun öz evladı sayılmaz”ı seninle göstermeyi planlıyordum ki onlar ayrılınca seninle evlendirdim.

Bonus: 4:23 ayetinde de “öz çocukların eşleri ile evlenmek yasak” denmiştir ve Ahzab suresinin başında da (33:4-5) gördüğümüz üzere halkın saçma sapan düşünceleri ve Tanrı’nın uyarıları vardır.

33:4 …Annenize benzeterek kendinize haram kıldığınız eşlerinizi annelerinize dönüştürmemiş, evlatlıklarınızı da öz çocuklarınız yapmamıştır. Tüm bunlar, ağzınızdan çıkan sözlerinizden ibarettir…

33:5 Onları, öz babalarıyla bağlarını kesmeyecek biçimde çağırın…

33:40 Muhammed içinizden hiç birinizin babası değildir...

Yani Kuran, evlat edinmeyi veya birisini himaye altına alıp ona destek olmayı AKRABALIK olarak nitelemiyor.

Bonus 2: Muhammed peygamberin evlendiği kadınlarla cinsel ilişkiye girdiği, yedi çocuk yaptığı da kanıtlanamaz bir iddiadır. Kaldı ki, Kuran’a göre evlendiği eşlerinden çocuklar yapmadığı, hatta isteyenlere boşanmayı teklif ettiği görülür.

18:46 Mal ve çocuklar,  dünya hayatının süsüdür

33:28 Hanımlarına de ki: "Siz dünya hayatının süsünü istiyorsanız, gelin size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle bırakayım."

33:49 …kadınları nikahladıktan sonra, onlarla cinsel ilişkiye girmeden boşarsanız,  onlara bir geçimlik verin ve onları güzellikle terk edin.

33:40 Muhammed içinizden hiç birinizin babası değildir...

*Muhammed peygamberin sınırsız eş alabilmesi + akrabaları ile evlenebilmesi hakkındaki iddialar “AKRABA EVLİLİĞİ” başlığında genel olarak ele alınmıştır.


TANRI’NIN SÖZDE 99 İSMİ

  • Tanrı’nın 99 değil, 100’den fazla isimleşmiş sıfatı vardır.

  • Tanrı’nın “El-Darr” (Zarar Verici) diye bir ismi yoktur. Bu kelime Kuran’da 74 kez geçer ancak Tanrı’nın ismi değildir!

  • 99 ismin içinde “Rab” ve “Mevla” isimleri eksiktir. Bunların “Efendi/Sahip” anlamına gelmesi ve Muhammed peygambere yakıştırılıyor olmaları ironiktir!

  • Tanrı’nın “Kahhar” ismi Türkçede “kahredici” anlamına değil; “Mutlak Kuvvet ve Güç Sahibi/Egemen/Üstün anlamlarına gelir (6:18, 6:61, 12:39, 13:16, 14:48, 38:65, 39:4, 40:16).

  • “Tanrı’nın şu ismini, günde şu kadar söylemek şuna yarar” diye bir şey yoktur. 

  • Tanrı’nın isimlerini tahrif edenler ettiklerini bulacaklardır…

7:180  En güzel isimler Tanrı’nın; öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerini tahrif edenleri bırakın; yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.


TANRI ADINA UYDURULAN HADİSLER 

Muhammed peygambere iftira atmaya doyamayanlar, Tanrı adına da iftiralar uydurmuşlardır. Muhammed peygamber, Tanrı’nın sözlerini Kuran ile aktarmış ve O’nun adına sözler uydurmamıştır. 

69:44-46  O bize bazı sözler yakıştırsa, biz onu kuvvetle yakalar, sonra ondan vahyi keserdik. 

Tanrı adına uydurulmuş en tehlikeli üç hadis şunladır; 

  1. “Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile her ne isteseydin, kabul ederdim. O olmasaydı, seni yaratmazdım.” [Hâkim]

  2.  Ey Resulüm, İbrahim'i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiç bir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım.” [Mevahib-i ledünniyye]

  3. Tanrı diyor ki; “Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim ancak kul hakkı ile gelmeyin.”

Adem’in Muhammed peygamberin adıyla bir şey istemesi şirk, dünyanın Muhammed peygamber için yaratılmış olması Kuran’a terstir. Ayrıca Tanrı, sadece şirk koşmayı affetmeyeceğini ve bunun dışındaki tüm günahları affedebileceğini söyler.

4:116  Tanrı kendisine ortak koşulmasını affetmez; bunun aşağısındaki günahlar için ise dilediği kişiyi affeder.

39:65  Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedilmiştir: Ortak koşarsan, tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun.


TANRI’NIN YANINA BİR ŞEY EKLEMEK 

İslam’ın temel mesajı “TEK BİR TANRI’DAN BAŞKA TANRI YOKTUR dur. 

21:25 Senden önce bir elçi göndermedik ki kendisine, ”Benden başka tanrı yoktur; sadece Bana hizmet ediniz“ diye vahyetmiş olmayalım. 

Birçok camide/mescitte, Tanrı yazan levhaların yanında Muhammed yazan levhalar vardır. Günümüzde, bu isim yazma olayı iyice zıvanadan çıkmış; Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin gibi isimler de yazılıdır. Bunların, kiliselerde İsa ve Meryem figürleri olmasıyla hiçbir farkı yoktur. Mescitler yalnız Tanrı’ya has kılınmalıdır! 

72:18  Şüphesiz ki mescitler, sadece Tanrı’ya aittir; öyleyse Tanrı ile birlikte hiç kimseyi çağırmayın. 

7:29  De ki: "Efendim adaleti emreder. Her mescitte dini sadece O'na ait kılarak O'na yalvarın. Sizi ilk yarattığı gibi O'na döneceksiniz.” 

İslam'ın ilk şartı olarak bilinen “şehadet/şahitlik”, Tanrı’dan başka tanrı olmadığının şahitliğidir/kabul edilmesidir. Kuran'da otuz kez geçen "la ilahe illallah” ifadesi hiçbir yerde bir başka isimle birlikte geçmez [1]

3:18 Tanrı, kendisinden başka tanrı olmadığına şehadet eder; melekler ve adaleti gözeten ilim sahipleri de… O'ndan başka tanrı yoktur. Üstündür, Bilgedir. 

Sünniler bu tanıklığa "Muhammed Tanrı’nın elçisidir” şıkkını, Şiiler ise buna ek “Ali Tanrı’nın hüccetidir” biçiminde bir üçüncü şık daha eklemişlerdir. Bu ekleyici zihniyet 39:45 ayetiyle teşhir edilmiştir [1]. 

39:45 Tanrı tek başına anıldığı an ahiret gerçeğini onaylamayanların kalpleri huzursuz olarak ürker. Fakat O'nun dışındakiler anıldığı zaman hemen yüzleri güler

Ayrıca 63:1 ayeti, şehadete eklenen ikinci kısmı bulunduran biricik yerdir. İlginçtir ki, bunu söyleyenler ikiyüzlülükle nitelenmiştir [1].

63:1 İkiyüzlüler sana geldiklerinde, “Senin Tanrı’nın elçisi olduğuna şehadet ederizderler. Tanrı senin kendi elçisi olduğunu bilir ve Tanrı ikiyüzlülerin yalan söylediğine de şehadet eder.


“.…. OLMAYAN CENNETE GİREMEZ” 

Hristiyanlar ve Yahudiler, kendi dinlerinden olmayanların cennete giremeyeceklerini söylerlerdi. 

2:111 “Yahudi veya Hristiyanlardan başkası bahçeye giremez” dediler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: “Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin.”

Şimdi, bunun “Müslüman olmayanlar…” olanı çıkmıştır. Ancak “müslüman” bir marka ismi veya bir dinin özel adı değildir. Müslüman, “teslim olan” demektir. 

Hangi dinden olursa olsun, hatta bir dini olmasa bile, Tanrı’yı inkâr etmeyen ve hayatını pozitif/iyi/erdemli/barışçı yaşayan herkes barış yurtlarına/cennetlere/bahçelere girecektir.

5:69 Gerçeği onaylayanlar, Yahudiler, diğer dinlerden olanlar ve Hristiyanlardan kim Tanrı’yı ve ahiret gününü onaylar ve erdemli bir yaşam sürerse onlar için bir korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de…


HRİSTİYANLARA VE YAHUDİLERE KARŞI SAÇMA DÜŞMANLIK 

Tek bir ayet göstererek, Yahudi ve Hristiyanlarla dost olunmaması gerektiği iddia edilir. 

5:51  Gerçeği onaylayanlar, Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur. Sizden kim onlarla dost olursa onlardan sayılır. Tanrı zalim toplumu doğru yola iletmez. 

Fakat dost olunmaması gerekenlerin, “dini alay konusu edenler” olduğu ayrıca belirtilmektedir. 

5:57 Gerçeği onaylayanlar, sizden önceki kitap halkı ve inkârcılar arasında dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Onaylamış iseniz Tanrı’yı dinlemelisiniz. 

60:9 Ancak Tanrı, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve sizin çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir. 

Yani kitap halkından iyi insanlarla dostluk veya evlilik yapmanın sakıncası yoktur.

5:5 …Mehirlerini ödemeniz, zina etmeyip namuslu davranmanız ve gizli dost tutmamanız koşuluyla, gerçeği onaylayanlardan korunmuş kadınlarla ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden korunmuş kadınlarla evlenmeniz size helaldir… 


ZİNA YAPANIN ÖLDÜRÜLMESİ

Hadislere göre; “Zinanın cezası taşlayarak öldürmedir. Bu ayet bir keçi tarafından yendiği için Kuran’da yoktur fakat geçerliliği devam etmektedir.” 

Elbette bu uydurma bir hikayedir. Kuran’a göre zinanın/eşini aldatmanın cezasını yüz celdedir. Celde; derinin altına işlemeyecek şekilde cilde vurulmasıdır. Bu ceza, ancak zinanın dört şahidi varsa uygulanır.

24:2  Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz celde vurunuz.

Eğer birisi, bir başkasını zina ile suçlayıp dört şahit getiremezse suçlayan kişiye ceza uygulanır. Eğer eşinin kendisini aldattığına dair kanıtı yoksa, 4 kez yemin etmesi gerekir.

24:4  ...dört tanık getiremeyenlere seksen celde vurun…

24:6 Eşlerini suçlayanlar, kendilerinden başka tanıkları yoksa o zaman onların her birinin tanıklığı, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Tanrı'yı tanık tutmasıdır.


HETEROSEKSÜEL OLMAYANI ÖLDÜRMEK

Uydurma bir hadise göre Muhammed peygamber demiş ki; 

“Kimin Lut kavminin sapık işini yaptığını görürseniz, fâili de mef'ûlü de öldürün.” (Tirmizî, Hudud 24, (1456); Ebû Dâvûd, Hudud 29, (4462, 4463)

Bu söz, elçiye atılmış bir iftiradır. Çünkü Kuran’a göre hiç kimse cinsel ilişkiye girdiğinden dolayı öldürülemediği gibi, cinsel yöneliminden dolayı da öldürülemez. Ayrıca Lut’un yaşadığı kent insanlar tarafından değil, bir doğal afet sonucu yok edilmiştir… 

LUT’UN HALKI NEDEN YOK EDİLDİ?

Karşıcinsel/Heteroseksüel (heterosexual): Karşı cinse normal cinsel veya romantik istek duyan kişi.

Eşcinsel/Homoseksüel (homosexual): Kendi görünen biyolojik cinsiyetine sahip bireylere cinsel veya romantik arzu duyan kişi.

Biseksüel (bisexual): Her iki cinsiyete karşı da cinsel yahut romantik ilgi duyan kişi.[2] 

Lut’un halkı, “erkekler erkeklerle ilişkiye giriyordu" diye yok edilmemişti. Lut’un yaşadığı kentte tecavüz olayları artmıştı ve erkek erkeğe ilişkide ‘sorun’ vardı. 

7:80  Ve Lut'u da gönderdik. Halkına dedi ki: “Sizden önce hiç kimsenin işlemediği boyutta günah işliyorsunuz.” 

Kentteki heteroseksüel erkekler, - eşcinsel erkekler gibi- beyinlerinin kadın cinsine benzemesinden veya hormonlarından dolayı değil; zevkçi/hedonik seçimleriyle kadınlardan erkeklere yönelmişlerdi. 

7:81  Siz kadınları bırakıp erkeklere cinsel duygularla yöneliyorsunuz. Siz sınırı aşan bir topluluksunuz!” 

Bu cinsi sapıklar erkekleri alıkoymuş, toplu tecavüzlerde bulunmuş, hatta Lut’a kentin yok edileceğini haber vermeye gelen -erkek formundaki- elçilere bile tecavüz etmek istemişlerdi. 

29:29 Siz erkeklerle cinsel ilişki kuruyor, yolları kesiyor ve toplantılarınızda her kötülüğü işliyorsunuz 

11:77-78  Elçilerimiz Lut'a gelince, onlara kötü davranıldı. Bu durum canını sıktı ve “Zor bir gün olacak” dedi. Halkı koşarak oraya geldiler; günah işlemeyi adet haline getirmişlerdi… 

54:37  Onun konuklarına göz diktiler, biz de onları kör ettik. 

11:79 “Bilirsin ki senin kızlarına bizim bir ihtiyacımız yok. Sen bizim ne istediğimizi iyi bilirsin” dediler. 

Ayrıca bu sapıklar kendilerini “Biz böyle hissettiğimiz için erkeklere yöneliyoruz” diye savunmadıkları gibi, yaptıkları şeyin temiz/doğru olmadığının farkındaydılar ve başlarına bir felaket gelmesi konusunda şüphedeydiler. 

27:56 …"Lut'un ailesini kasabanızdan çıkarın, onlar temiz kalmak istiyorlar“… 

54:36  Onları bu yakalayışımıza karşı uyarmıştı; ancak onlar uyarıları kuşkuyla karşıladılar. 

29:29 …Halkının biricik karşılığı ”Doğrulardan isen Tanrı’nın azabını getir bakalım“ demeleri oldu. 

15:63  Dediler ki: ”Onların kuşkulandıkları şeyi sana getirdik.“ 

Yani, Lut’un halkının yok edilmesinin sebebi eşcinsellik değil; heteroseksüel azgınlık, taciz, tecavüz ve toplumun bunlara karşı tepkisizliğiydi… 

*Bu olay ile doğuştan gelen -beyin şekli ve hormonlarından dolayı- eşcinsellik kınanmamıştır; tam aksine sahip olunan özelliklerin dışına çıkmak ve iki tarafla da cinsel ilişki kurmak kınanmıştır. Yani, eşcinsel olmak günah/yasak/yanlış değildir. Ancak kendisini “biseksüel” olarak tanımlayanlar, beyin yapıları ve hormonları doğrultusunda seçim yapmalılardır.

Biseksüellerde yapılan çalışmalarda, eşcinsellikte görülen biyolojik bulguların çoğuna rastlamıyoruz. Biseksüel erkek ve kadınların beyin yapısı heteroseksüellere daha çok benzer olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla eğer cinsel yönelimler açısından bir “tercih”ten bahsedilecekse, biseksüellik bir tercih olarak değerlendirilebilir. Çünkü eşcinsellikte tercih ve seçim büyük oranda söz konusu değildir; biyolojik devrelerin doğal yönlendirmeleri söz konusudur [3] .

Bunlara rağmen; 4:15-4:16 ayetlerinde eşcinselliğin kınandığı, kadınların ve erkeklerin farklı şekillerde cezalandırıldığı iddia edilir. Ancak bunların hepsi yanlış çeviriler yüzündendir.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

4:15-16 Kadınlarınızdan fahişelik yapanlara, onların fahişelik yaptıklarına dair aranızdan dört kişinin tanıklık yapması halinde; onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerinde gözetim altında tutun ve sizden onu yapan iki er kişiye de eziyet edin! Eğer tövbe eder, kendilerini düzeltirlerse onları rahat bırakın. Allah, Tevbeleri Kabul Eden'dir ve Rahmeti Kesintisiz Olan'dır.

4:15'de "fahişelik" diye çevrilen kelime "fhş" köküdür. Kuran'da "aşırılık, hayasızlık, çirkinlik, edepsizlik" anlamlarına gelir. Bunu "fahişelik" veya "eşcinsellik" diye kısıtlı nitelemek yanlıştır. Hatta konunun, cinsel ilişki olmaması ihtimali yüksektir. Çünkü evli olup da cinsel ilişkiye girmek zinadır. Zinanın cezası da bellidir. Kaldı ki zina durumunda suçluların evde tutulması da mantıksızdır; çoğunlukla boşanma gerçekleşir. Bu sebeplerle konu; evliyken biriyle gizli dost edinmek, görüşüp flörtleşmek veya eşe karşı yapılan her türlü edepsizlik olabilir.

4:16'da "iki er kişi" diye çevrilen kelime "vellezani"dir. “Vellezani” ile iki karşıt taraf (işe karışan taraflar, çift) kastedilir. Kelimenin sonunda “انِ” kullanılmıştır; yani tesniye ile taraflardan (kadınlardan ve erkeklerden) bahsedilmiştir.

Tesniye: Aynı türden iki farklı şeyi ifade etmektir. Kuran’da bulunan başka tesniye örneklerini aşağıdan görebilirsiniz:

22:19 hismani: iki hasım (birbirine düşman)
90:10 necdeyni: iki yol (iyi <-> kötü)
11:24 ferikayni: iki topluluk (mümin <-> kafir)
16:76 raculeyni: iki adam (iyi <-> kötü)

Yani 4:15-16'da erkeğe ve kadına ayrı bir ceza yoktur; olaya karışan taraflara aynı ceza verilir. Zaten böyle kabul edilmemesi ceza adaletsizliğidir.

DOĞRU ÇEVİRİ 

4:15-16 Kadınlarınızdan hayasızlık yapanların, hayasızlık yaptıklarına dair aranızdan dört kişinin tanıklık yapması halinde; onları, ölüm alıp götürünceye veya Allah onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerinde gözetim altında tutun ve sizden onu yapanlara da eziyet edin! Eğer tövbe eder, kendilerini düzeltirlerse onları rahat bırakın. Allah, Tevbeleri Kabul Eden'dir ve Rahmeti Kesintisiz Olan'dır.


DİNDEN ÇIKANIN ÖLDÜRÜLMESİ 

Müslüman olmayan zorla Müslüman yapılamaz, mürted olan/dinden çıkan öldürülemez; kişinin inancı, yalnızca kendisini ilgilendirir. 

10:99  Efendin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi gerçeği onaylardı. Öyleyse, sen mi halkı onaylamaları için zorlayacaksın? 

109:6 Sizin dininiz size, benim dinim bana.

2:256  Dinde zorlama yoktur

39:7 İnkar ederseniz, Tanrı’nın size ihtiyacı yoktur… 

18:29 De ki: "Bu gerçek senin Efendindendir.” Dileyen onaylasın, dileyen inkâr etsin… 

Tanrı, yanardönerli bir inançtan sonra sabit fikirli bir inkârcıya dönüşenler için bile, onların doğruya iletilmeyeceklerini söyler; öldürülmelerini değil!

4:137  İnandıktan sonra inkâr eden, tekrar inanıp tekrar inkâr eden ve daha sonra inkârlarında ileri giden kimseleri Tanrı affetmeyecek ve onlara yol göstermeyecek.


KÜRTAJ 

6:137, 6:140, 6:151, 17:31 ve 60:12 ayetlerinde “çocukların öldürülmemesi” söylenir. “Çocuklar” için kullanılan kelime “evlad”dır ve bu kelime “doğanlar” anlamına gelir. Yani bu ayetler, henüz doğmamış çocuklardan bahsetmemektedir. 

Henüz doğmamış çocukların doğumu engellenebilir, ancak bu kürtajın uygulandığı zamana bağlıdır. Kuran, “embriyonun insan kabul edildiği zamanı” iki ayette gizler. 

31:14  …Annesi onu büyük bir güçlükle taşır. Sütten kesilmesi iki yıl içinde olur 

46:15  …Anası onu zahmetle taşır, zahmetle doğurur. Ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer 

Bu ayetler arasında sanki bir çelişki varmış gibi görünür, fakat dikkatli bir şekilde okunduğunda; embriyonun insana dönüştüğünü zamanı açıklayan ayetler olduğu görülür. 

  • 31:14 ayeti; insanın sütten kesilmesinin 2 yıl/24 ay/96 hafta içinde olduğunu söylenir.
  • 46:15 ayeti; insanın anne karnında taşınma süresi + sütten kesilme süresinin 30 ay/120 hafta olduğunu söylenir.
  • Yani, yalnızca anne karnında taşınma süresi 30-24= 6 aydır (24 haftadır).

Yani embriyo, gebeliğin 16. haftasında “insan” olarak anılmaktadır. Dolayısıyla “istenmeyen çocuklar” ile ilgili karar 16 hafta/112 gün/3 ay 22 gün dolmadan verilmelidir. *Normal bir gebelik 40 hafta/280 gün/9 ay 10 gün sürer.


NAMAZIN BOZULMASI 

Uydurma bir hadise göre; 

“Namaz kılan bir adamın önünden eşek, kara köpek ve kadın geçerse namazı bozulur” (Buhari 8/102; Hanbel 4/86) 

Bu hadis dışında da namazın bozulması ile ilgili uydurmalar vardır. Ancak Kuran’da namazın bozulma koşulları diye bir şey yoktur. Kişi, Tanrı'yla düzgün-saygılı-konsantre bir iletişimde olup olmadığını bilir.


ABDESTİN BOZULMASI 

Temizlikten uzak olmak abdesti bozar. Gaz kaçırmak, yaralanmak-kanamak gibi şeyler uydurmadır.

4:43 …sarhoşsanız ne dediğinizi bilinceye kadar ve temizlikten uzak kalmışken (yolcu olmanız müstesna) yıkanıncaya kadar salata yaklaşmayın. Eğer hastaysanız, yolculuktaysanız, tuvaletten gelmişseniz ya da cinsel ilişkiye girmişseniz ve su bulamamışsanız; yerin üstündeki temiz şeylerle yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayarak temizleyin…

5:6 …salata katılacağınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar da ellerinizi yıkayın. Başınızın bir kısmını ve bileğe kadar ayaklarınızı sıvazlayın. Temizlikten uzaksanız yıkanın. Hasta ya da yolcuysanız veya tuvaletten gelmiş veya kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ancak su bulamamışsanız; yerin üstündeki temiz şeylerle yüzünüzü ve ellerinizi sıvazlayarak temizleyin…


KURAN’A ABDESTSİZ DOKUNMAK

“Abdestin nasıl alınacağını açıklayan kitaba, abdestsiz dokunamamak” saçma değil midir? Kuran’ın abdestsiz okunamayacağı/dokunulamayacağı uydurmadır.


KURAN’A SAYGI GÖSTERME ÇABASI 

Kuran’ın bel altından aşağıda tutulamayacağı, üzerine bir şey konulamayacağı, ulu orta yerlerde duramayacağı gibi şeyler uydurmadır.

Kuran’ın dış kaplaması veya ayetlerin yazılı olduğu sayfaları değil, mesajı kutsaldır! Belli bir yükseklikte veya kapalı yerlerde saklanması gerektiğini uyduranlar, Kuran’ın mesajına alerji duyanlardır!


ARAPÇA KURAN OKUMAK/DİNLEMEK

7:204  Kuran okunduğu zaman, onu dinleyip kulak verin ki merhamet edilesiniz. 

Bu ayet, “tecvidli, kıraatlı okunan Arapça Kuran’ı dinleyin” demek değildir! Kuran, mesajı anlaşılabilecek şekilde okunması/dinlenmesi ve uygulanması gerekilen bir hayat rehberidir. 

73:4 …Kuran'ı da özenle düşüne düşüne oku. 

41:44 Onu yabancı dilde bir Kuran kılsaydık, “Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi?” diyeceklerdi. İster yabancı dil, ister Arapça olsun, de ki “O, gerçeği onaylayanlar için bir rehber ve şifadır.”


BÜYÜ

Büyü” kelimesi, Arapça “shr” kelimesinden gelir; Türkçe’de sihir/illüzyon/göz boyama/aldanma anlamlarına gelir.

Mesela; Musa ile marifet yarıştıran Mısırlı sihirbazlar Musa’nın illüzyon yapmadığını anlayıp teslim olmuşlardı. 

7:116  “Siz atın!” dedi. Onlar atınca, halkın gözünü büyülediler, onları korkuttular ve böylece büyük bir sihir ortaya koydular.

7:117  Biz de Musa'ya “Asanı at” diye vahyettik. Nitekim o, onların uydurduklarını toplayıp yutuverdi. 

7:118  Böylece, gerçek gerçekleşti ve yaptıkları boşa çıktı

7:119  İşte orada yenildiler ve küçük düşürüldüler. 

7:120  Ve sihirbazlar secdeye kapandılar.

7:121  "Evrenlerin Efendisini onayladık“ dediler.

İnsanların hayatlarına tılsımlı kelimeler veya ritüellerle müdahale etmek, hayatını kaydırmak gibi işlevleri olan “BÜYÜ” diye bir şey yoktur.

Örneğin, Kuran’da da gördüğümüz üzere bir zamanlar insanlar Babil’de “büyü yapabilme” ile test edilmişler. Bu öğrendikleriyle de karı-koca arasını açabileceklerine inanmışlar.

2:102 …İnsanlara sihir/büyü/göz boyama yapmayı öğreten saptırıcılar gerçeği gizliyordu; Babil'deki iki yetkiliye; Harut ve Marut'a bir şey indirilmiş değildi. Hatta bu ikisi: "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat onlar, o ikisinden karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı. Ancak, Tanrı’nın izni olmadıkça bu şeyle hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar, kendilerine bir faydası olmayan, sadece zarar verecek şeyleri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, sihir/büyü/göz boyama ile uğraşanların ahirette bir nasiplerinin olmayacağını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bilselerdi.


NAZAR 

Bir insanın sıkıntılı ruh halinde olması veya başına kötü şeylerin gelmesi “nazar” adlı gizemli bir enerjiden olur diye bir kaide yoktur. Kıskanılmanın/hasetin üzerimizde kötü bir etkisi olduğunu biliyoruz (113:5) fakat, insanların sizi kıskanması otomatik olarak sizi düşürmez.

Kişiyi negatif/kötü enerji alanına sokan şeyler, son noktada kendi seçimleri/yapıp ettikleridir.

22:10 "Bu, ellerinin senin için yapıp öne sürdüğü işlerden ötürüdür.” Tanrı kullara zulmedici değildir. 

17:13 Her insanın kaderini kendi kişisel seçimine bağlamışızdır… 

5:105 Gerçeği onaylayanlar, siz kendinize bakın. Doğru yolda iseniz sapıtan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Tanrı’yadır. Yaptıklarınızı size haber verecek.

Eğer erdemli değil; gösteriş meraklısı, iftiracı veya dedikoducuysan kötü/negatif enerji alanında bulunabilirsin (26:222, 104:1, 17:37, 31:18). Kötü enerjiye düşmemek veya kurtulmak için; Tanrı ile irtibatta kalınmalı, namaz/salat/meditasyon yapmalı (2:45) ve kibirli olunmamalıdır (39:49).


ÜFÜRÜKÇÜLÜK

Başa gelen kötü olayları atlatmak için şifacı olduklarını öne süren “üfürükçülere” gidilmez. Kuran ayetlerinin, özel karışımların veya bazı ritüellerin; “nazar-büyü-cin yok edici” özelliği yoktur! Üfürükçüler, Kuran’ın şifa olduğunu söyleyen ayetlerle yaptığı işi savunur. Hâlbuki Kuran’ın şifa oluşu, mesajının erdemliliğe kılavuzlaması ve sorunlara çözüm üretmesidir.

17:82  Kuran'ı, gerçeği onaylayanlar için bir şifa ve rahmet olarak indirdik. Zalimlerin ise ancak zararını arttırır. 

10:57  Ey halk, Efendinizden size bir öğüt, gönülleri sıkan her şeye karşı bir şifa, gerçeği onaylayanlara bir yol gösterici ve bir rahmet gelmiş bulunuyor.

41:44 …İster yabancı dil, ister Arapça olsun, de ki “O, gerçeği onaylayanlar için bir rehber ve şifadır…

Eğer bir insan, cin/saptıran varlık ile sınanıyorsa Tanrı’nın izniyle (hak ettiği) oluyordur (26:221-222). Doğru yolda olup erdemli yaşayan kimsenin üzerinde etkileri yoktur (16:99-100).

Eğer bir kişi “çok kötüydüm, okundum düzeldim” veya “jdkfjkd hoca bir ritüel/muska/bilmemne yaptı cinler yok oldu” diyorsa; psikolojik veya nörolojik problemleri vardır ve yaşadığı placebo etkisidir. 


CİHAT

Cihat kelimesi, “Tanrı ile aldatanlar” tarafından istismar edilmiştir. Cihat, savaşarak ve insanları zorlayarak İslam’ı yaymak demek değildir. İnsanların İslam’a nasıl davet edileceği Kuran’da açıktır! 

16:125  Efendinin yoluna bilgelikle ve güzel bir aydınlatma ile çağır. Onlarla en güzel biçimde tartış. Efendin, yolundan sapanları ve doğru yolda olanları en iyi bilendir. 

50:45  Biz onların ne konuştuğunu iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Uyarılarımdan korkanlara sen bu Kuran ile öğüt ver

10:99  Efendin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi gerçeği onaylardı. Öyleyse, sen mi halkı onaylamaları için zorlayacaksın? 

Cihat; gayret etmek/mücadele etmek/çabalamak anlamlarına gelir. 

5:35  İnananlar Tanrı’yı dinleyin, O'na ulaşmak için yol arayın ve O'nun yolunda cihat edin ki başarasınız. 

9:20  Gerçeği onaylayanlar, göç edenler, paralarıyla canlarıyla Tanrı yolunda cihat edenler için Tanrı yanında daha büyük bir derece vardır. Onlar kazananlardır. 

25:52  Artık inkarcılara boyun eğme, onlara karşı bununla (Kuran ile) zorlu bir cihat ver.

Yani “Tanrı yolunda cihat etmek”; doğru yolda/iyilikte/barışta mücadele etmektir.


SAVAŞ ŞARTLARI 

“Müslüman olmayanlara savaş açılabilir” diye bir şey yoktur. Kuran’a göre; savaş açana, yurttan sürene, zulüm/baskı yapana, dini yok etmek isteyene karşı savaşılabilir ancak barış esas alınır. 

2:190  Sizinle savaşanlarla Tanrı yolunda savaşın. Saldırgan olmayın. Tanrı saldırganları sevmez. 

22:39  Zulmedilerek kendilerine savaş açılanlara izin verilmiştir. Tanrı onları desteklemeye elbette kadirdir.

60:8-9  
Tanrı, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tanrı adaletli davrananları sever. 

4:90 …Sizi yalnız bırakır, sizinle savaşmaz ve size barış önerirlerse Tanrı sizin onlara saldırmanıza izin vermez. 

4:94 Gerçeği onaylayanlar, Tanrı yolunda çarpışmaya çıktığınız zaman dikkatli olun. Size barış önerene, dünya hayatının geçici yararını gözeterek "Sen onaylamıyorsun” demeyin. 

8:38-39  İnkârcılara söyle: Eğer son verirlerse eskide kalmış olan, kendileri için affedilir. Eğer yeniden başlarlarsa, daha öncekilere uygulanan yol ve yasa eskisi gibi devam etmiş olacaktır. Baskı ve zulmü ortadan kaldırıncaya ve dini sadece Tanrı’ya ait kılıncaya dek onlarla savaşın. Düşmanlığa son verirlerse, elbette Tanrı yaptıklarınızı görür.


DÖRT KADINLA EVLENMEK

“Her erkek, istediği dört kadını nikâhlayabilir” diye bir şey yoktur! 

4:127 …Yasal hakları olan mallarını vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınların yetimleri ve zavallı çocukları hakkında kitapta size okunan ayetler yetimlere adaletli davranmanızı emretmektedir… 

4:3  Yetimler hakkında adaletli davranamamaktan korkuyorsanız uygun gördüğünüz kadınlarla ikişer, üçer, dörder evlenebilirsiniz 

Eğer çocuk sahibi dul kadınların geçiminden endişe ediyor da bir başına kalmalarına göz yumamıyorsan dört kişiye kadar evlenebilirsin. Ancak bu izin, teşvik edilen bir evililik biçimi değildir. Tanrı tek eşliliği önermiş ve adalet uyarısında bulunmuştur. 

4:3 …Onlara eşit davranamamaktan korkuyorsanız bir taneyle veya sözleştikleriniz/yeminleştikleriniz ile yetinin. Sapmamanız için en uygunu budur… 

4:129  Ne kadar isteseniz de kadınlara eşit davranamazsınız. Öyleyse tamamen birine yönelip de diğerini askıdaymış gibi bırakmayın…

NEDEN DÖRT KADINLA EVLENİLEBİLİYOR DA DÖRT ERKEKLE EVLENİLEMİYOR? 

Kuran’a göre erkek, eşinin geçiminden sorumludur. Bu, kadınlar çalışmasın/çalışamaz demek değil; erkek geçim konusunda birinci sorumlu demektir. 

2:233  …Ananın yiyecek ve giyecek ihtiyacını ise çocuğun babası güzel ve uygun bir şekilde karşılamalı.

4:34  Tanrı’nın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir...
 

2:233 ayetinde görüldüğü gibi Tanrı, anne ve çocuğun geçimi için birinci sorumluyu erkek belirlemiştir. 4:34 ayetinde bahsedilen üstünlük, erkeklerin geçim sağlama konusuna daha yatkın olduğunu belirtir. Homo Sapiens’den önceki erkek insansılar, neslin ilerlemesi için gebe kalana (dişiye) ve yavruya (çocuğa) güvenli ortam sağlayıp, avlanma görevini üstlenmiştir. Kadın ise gebelik, doğurma ve yavru bakımını üstlenmiştir. Böylece erkek ve kadın insan farklı özelliklerde evrilmiştir. 

4:32  Tanrı’nın her birinize bağışladığı yeteneklere imrenmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Tanrı’dan size lütfunu bağışlamasını isteyin. Tanrı her şeyi bilir. 

Yani, erkek kadından üstün değildir; ikisi de eşittir. 

3:195 “Ben, sizden hiçbir çalışanın yaptığını ödülsüz bırakmam, ister erkek olsun, ister kadın olsun; hepiniz eşitsiniz.” 

49:13  …Tanrı yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır… 

Kadın-erkek yarışta değildir. Birbirimize değer vermemiz ve birbirimizi sevmemiz gerekir.

30:21 Kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza dostluk sevgisi ve merhamet koyması O'nun ayetlerindendir/işaretlerindendir/mucizelerindendir…


KÖLELER, ESİRLER VE CARİYELER 

KÖLELER

Tanrı, insanların çalışmasını/çalıştırılmasını yasaklamamıştır; ancak insanlar üzerinde sahiplik/efendilik kurulamayacağını söylemiştir. İnanan birisi köle sahibi olamaz, çünkü köle sahibi olmak Firavun gibi efendilik/rablik iddia etmektir (79:24). 

Tanrı, kölelerin evlendirilerek veya sahiplik taslayanlarından kurtarılarak özgürleştirilmesini istemiştir… 

12:39 "Ey hapishane arkadaşlarım, çeşitli efendiler mi daha iyidir, yoksa tek ve her şeye egemen olan Tanrı mı?” 

90:12-13  Zor yolun ne olduğunu bilir misin? Boyunduruk altındakileri özgürlüklerine kavuşturmaktır; 

24:32  Bekârlarınızı, kadın ve erkek hizmetkârlarınızdan erdemli olanları evlendiriniz 

ESİRLER 

İnsanların savaş dışında esir alınması yasaklanmış ve savaşta esir alınan insanların da savaştan sonra özgür bırakılması söylenmiştir. 

8:67  Hiçbir peygambere, yeryüzünde savaşa katılmaksızın esirler edinmesi yakışmaz… 

47:4  Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınızda kontrol merkezlerini vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın.

CARİYELER 

Kuran'da "cariye" diye bir tanım geçmez. Cariye diye bilinenler de savaşta ele geçirilip seks kölesi yapılan/yapılabilen kadınlar değildir. Ayette olmayanları parantezle ekleyenler ve uydurma hadisler, cariyeliği seks köleliği gibi tanımlamıştır. 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

4:24  (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

4:24 Ayrıca yeminlerinize/anlaşmalarınıza sahip olanlar hariç, evli kadınlar…

"Yeminlerinize/anlaşmalarınıza sahip olanlar" diye çevrilen çevrilen “ma meleket eymanuhum” deyimi; “sözleşme/antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru olarak sahip olunanlar, üzerlerinde hak sahibi olunanlar” gibi anlamlara gelir. Burada eğer savaş sonucu eşlerini kaybetmiş kadınlardan bahsediliyorsa; bu kişilerin mehirleri ödenerek, karşılıklı yemin/anlaşma/yazılı sözleşme ile sorumluluk altına alınmışlardır. Bu kişilerin fuhuşa zorlanmaması ayrıca da belirtilmiştir.

24:33 Yeminleriniz/anlaşmalarınız yoluyla hak sahibi olduklarınızdan yazılı belge isteyenler olursa, niyetlerini iyi görürseniz, karşılıklı yazışınız. Ve Tanrı’nın size verdiği parasından onlara veriniz. İffetli olmak isteyen kızlarınızı, bu dünyanın geçici menfaatini arzulayarak fuhuşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa, o zaman Tanrı onların zorlandığını hesaba katar; O Bağışlayandır, Rahimdir.


HURİLER

Toplum (özellikle erkekler), cennette mükemmel cinsel deneyimler yaşatan “huriler” var diye bilir; ancak durum sanıldığı gibi değildir...

"Huri" kelimesi "havari" kelimesiyle aynı köktendir. Çokça bilindiği gibi, İsa'nın havarileri vardır. Yani "huriler"; cennetteki "sohbet/muhabbet arkadaşları"dır.

Bu kelime için Erhan Aktaş’ın çevirisinde de başka bir anlamı da çok güzel açıklanmıştır: 

“Hur, gözdeki siyahın içinde küçük beyazlığın iyice gözükmesidir. Bu gözün güzelliğinin en mükemmel şeklidir. "Güzel bakışlı, bembeyaz parlak gözlü anlamına gelmektedir. "Hur"; Türkçeleşmiş şekliyle "huri" sözcüğünün, kökü "H-V-R" olup, "beyazlık, parlaklık" anlamına gelmektedir. Bu beyazlık, masumiyeti, saflığı, tertemiz olmayı, sevgiyi ifade etmektedir. "Hur" sözcüğünün tekil formu, erkek için "أَحْوَرٌ " Ehver dişi için "حَوْرَاءٌ" Havra'dır. Yani, "hur" eril ve dişil formun çoğuludur. "Hur" sözcüğü, cinsiyet olarak, erkek ve kadın her iki cinsi de içine alan ortak bir anlama sahiptir. Dolayısı ile bu eşleştirme kadın için de erkek için de geçerli olan bir eşleştirmedir. Bu sözcüğün, tefsir ve çevirilerde Cennet'te erkeklere ikram edilecek eşler şeklinde anlam verilmesi bir zihniyet sorunudur. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığı yapmak, Kur'an'a iftira etmektir.” 

Ayrıca içinde "huri" kelimesi geçmese de bir ayetin (78:33) "sapıkça" çevirileri mevcuttur.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

78:33  Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar. 

78:33 ayetinin “kevaıbe etraben” sözcükleri, çoğu çeviride “göğüsleri çıkmış genç kızlar” veya “turunç göğüslü kızlar” olarak çevrilmiştir. 

Ancak “kevaıbe” kelimesi "kaab" kelimesinden türemiştir; “tümsek/tomurcuk” anlamlarına gelir. “Etraben” kelimesi ise "turab" kelimesinden türemiştir ve "toprak/yer” anlamlarına gelir. Ayrıca, bu kelimelerin dişil ya da eril anlamı yoktur. 

Yani cennettekilere (kadın-erkek herkese) verilen vaat, göğüsleri yeni çıkmış kızlar değil; olgunlaşmış, yere sarkan, sulu sulu üzümlerdir… 

DOĞRU ÇEVİRİ 

78:31 Erdemliler için kurtuluş vardır.
78:32 Bahçeler, bağlar…
78:33 Yere sarkan tomurcuklar…

78:34 Dolu kadehler…


HARAM UYDURMAK

Midye, kurbağa, kaplumbağa, yengeç, yılan gibi hayvanları yemenin, satranç oynamanın ve birçok şeyin haram/yasak olduğu iddia edilir; bunlar uydurmadırlar. Haram uydurmak, Tanrı’ya ortak koşmaktır. Tanrı, O’nun adına haram uyduranların hesabını görecektir. 

16:116  Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü “Bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Böylece Tanrı’ya yalan yakıştırmış olursunuz. Tanrı’ya yalan yakıştıranlar başarıya ulaşamazlar. 

6:139  …Bu nitelemelerinin hesabını onlara ödetecektir. Cehaletleri yüzünden Tanrı’ya iftiralar ederek çocuklarını budalaca öldürenler ve Tanrı’nın kendilerine verdiği rızıkları haram edenler kaybetmişlerdir, şaşırmışlardır. Doğruyu göremezler. 

Muhammed peygamber, Tanrı’nın yasaklamadığını yasaklayanlara şöyle demiştir; 

6:145  De ki: “Bana vahyedilende, yiyen birisi için şunların dışında haram edilmiş bir madde bulamıyorum: Leş, akıtılmış kan, domuzun eti ki pistir, Tanrı’dan başkasına sapıkça adanmış yiyecekler.” Zorda kalan bir kimse, istekli olmaz ve sınırı aşmazsa kuşkusuz senin Efendin Bağışlayandır, Rahimdir. 

6:150  De ki: “Tanrı’nın şunu haram ettiğine tanıklık edecek tanıklarınızı getirin.” Tanıklık ederlerse onlarla beraber tanıklık etme. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahireti onaylamayanların keyfine uyma. Onlar, Rab'lerine başkalarını eş koşmaktadırlar.

Kuran’da belirtilenler dışında haram/yasak/sınır yoktur. Ayrıca yiyecekler, sözde tanrılar adına yenmemeli veya kurban edilmemelidir.


NUH TUFANI 

YANLIŞ BİLİNENLER: 

  • Nuh’un gemisi kocaman buharlı bir gemiydi.

Hayır, değildi. Ağaçtan, tahta levhalarla oluşturulmuş bir gemiydi.

 54:13 Ve taşıdık onu perçinlenmiş levhalardan oluşturulan şey üstünde.

  •  Bütün dünyayı su bastı. 

Hayır, basmadı. Tufan yalnızca Nuh’un yaşadığı bölgede yaşandı. Nuh’un inkârcı halkı yok edildi. 

51:46  Daha önce de Nuh halkını… Onlar yoldan çıkmış bir topluluktu.

  • Gemide, dünyadaki bütün hayvanlardan birer çift vardı. 

Hayır, yoktu. Nuh, sahip olduğu çiftlik hayvanlarından birer çifti gemiye aldı. 

11:40  Nihayet emrimiz gelip de gök kaynayıp taşınca, kendisine dedik ki: “Her türden birer çifti, daha önce mahkûm edilmiş olanlar hariç, çoluk çocuğunu ve gerçeği onaylayanları ona yükle.” Kendisiyle birlikte gerçeği onaylamış olanlar zaten birkaç kişiydi.

DOĞRU HİKAYE: 

Nuh, halkını hidayete çağırıyordu. Halkın çoğunluğu inkâra devam etmesine rağmen, o çağrısına devam ediyordu. Bir gün Tanrı, artık hidayet çağrısını kesmesini istedi. 

11:36  Nuh'a vahiy edildi: “Şu ana kadar gerçeği onaylamış olanların dışında artık halkından hiç kimse onaylamayacaktır. Onların tavırları seni üzmesin.” 

Tanrı, inkârcılar ile erdemlilerin ayrılacağını bildirdi ve erdemlilerin kurtulması için bir gemi yapmasını istedi. 

11:37  Gözetimimiz altında vahyimizle gemiyi yap. Zalimler için bana başvurma; onlar suda boğulacaklardır. 

Nuh, çiftlik hayvanlarından birer çifti, ailesinden ve halktan inkârcı olmayanları gemiye aldı. Geriye kalanlar boğuldu.

11:40  Nihayet emrimiz gelip de gök kaynayıp taşınca, kendisine dedik ki: “Her türden birer çifti, daha önce mahkûm edilmiş olanlar hariç, çoluk çocuğunu ve gerçeği onaylayanları ona yükle.” Kendisiyle birlikte gerçeği onaylamış olanlar zaten birkaç kişiydi.


KABİR AZABI 

Kabir azabı diye bir şey yoktur. Bu, rivayetçilerin ve kabir azabından koruyan kefen satan dolandırıcıların uydurmasıdır. 

16:21  Ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler

36:51-52  Boruya üflenince, onlar mezarlarından kalkıp Rab'lerine koşacaklar. “Vay halimize” derler, “Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.” 

Ne zaman dirileceğini bilmeyen, dirildiği zaman “Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?” diyecek insanların; kabirde ne azap ne de rahmet görmesi mümkün değildir. 

79:13-14  O bir tek dürtüşten ibarettir. Onlar uyanıvermişlerdir.


ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAPILANLAR

Kuran ayetleri, ölenleri günahlarından arındırmak için okunması gereken Arapça sözler değildir; yaşayanlar için hayat rehberidir. Hayatta olmayan birisine, yaşam rehberi okumanın mantığı yoktur.

36:70  Dirileri uyarır ve inkârcıları açığa çıkarır.

Ölünün arkasından; 

  • Tanrı’yı yücelten ve doğru yola iletilmeyi dileyen cümlelerin (Fatiha Suresi’nin) okunmasına gerek yoktur ve okunması mantıksızdır.

  • Yasin Suresi’ni okumaya gerek yoktur. O kadar ironiktir ki, Yasin Suresi 70. ayet; Kuran’ın dirileri uyarmak için gönderildiğinden bahseder.

  • Herhangi bir sureyi okumaya gerek yoktur.

  • Ölen kişi vasiyet etmediyse; ölenin adına pilav, et, fasulye, karpuz, döner dağıtmanın hiçbir yararı yoktur. “Yok, ben sadece insanlar karınlarını doyursun diye…” diyorsan senin bileceğin iştir. 

Okunması gerekli ve mantıklı olmayanlarla beraber, okunması sakıncalı olan şeyler de vardır. Örneğin; Tanrı’ya değil de Muhammed peygambere hitap eden, onu Tanrı’nın sevgilisi, arşın nuru, mahlukatların en hayırlısı, insanların efendisi olarak iftira eden “Sela” adlı metnin okunması sakıncalıdır. 

- SELA - 

Ey Tanrı’nın Resulü, salat ve selam senin üzerine olsun!

Ey Tanrı’nın Habibi (sevgilisi), salat ve selam senin üzerine olsun!

Ey Tanrı’nın Arşının nuru, salat ve selam senin üzerine olsun!

Ey Tanrı’nın mahlûkatının en hayırlısı, salat ve selam senin üzerine olsun!

Öncekilerin ve de sonrakilerin Efendisi, salat ve selam senin üzerine olsun!

Hamd alemlerin Efendisi olan Tanrı mahsustur! 

Mevlid” adı altında, Muhammed peygamber ve Tanrı’ya iftiralar atan metnin okunmasına da gerek yoktur ve okunması sakıncalıdır! 

- MEVLİD -

Resulullah’tır bu varlığa sebep,

Onun rızasını, aşkla et talep!
 

Mustafa nurunu alnına koydu,

Habibimin nuru, bil bu nur dedi.
 

Buyurdu gelsin misafirim olsun,

Arşımı seyreylesin, beni görsün!
 

Bu gece zahir olur esrar-ı Hak,

Gösterecektir sana didar-ı Hak.
 

Gece gündüz durmayıp istiyordun,

Bir kez görsem cemalini diyordun.
 

Gel Habibim sana âşık oldum ben,

Cümle halkı sana köle kıldım ben.

Kâinatın Muhammed peygamber için yaratıldığı palavrası burada da mevcuttur. Ve sanki, tanrı olan Muhammed’miş gibi onun rızasını aşkla talep etmemiz söylenir

Güya Tanrı, Adem’in anlına Muhammed’in nurunu koymuş, sonra da “Bu Habibimin nuru” demiş! Muhammed peygamber ne zaman Tanrı’nın sevgilisi oldu? Kuran’da bir tane HABİBİM kelimesi yoktur! Tanrı hiç kimseyi sevgili edinmemiştir!

Güya Tanrı, Muhammed peygambere kendisini göstermiş ve “Gel Muhammed sevgilim, aşık oldum sana, herkesi de köle kıldım sana” demiş! Fakat Kuran, Tanrı’nın görünemeyeceğini söylemiştir (7:143, 6:103) ve Tanrı kimseyi çocuk da sevgili de edinmemiştir. Bu sözler, Tanrı adına iftiradır!


VACİP

Tanrı’nın dininde vacip diye bir kavram yoktur. Farz (kural/zorunlu/belirli) ve haram (yasak/sınırlandırılmış) vardır.

“Vacip” kelimesi, Türkçede “yapılması gereken” anlamına gelir. Bu kavram, Kuran’da geçmeyen uyduruk öğretileri insanlara kabul ettirmek isteyeler tarafından çıkarılmıştır.


İNSANLAR MAYMUN OLMADI 

7:166  Kendilerine yasaklananlara uymayınca da onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” dedik. 

2:65  Sizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette biliyorsunuz. Onlara “Aşağılık maymunlar olun” dedik 

5:60  De: “Tanrı katında bundan daha kötü bir durumu size bildireyim mi? Tanrı kime lanet ve gazap ederek maymunlar, domuzlar, azgınların ve küstahların kulları haline sokmuşsa, işte o kimseler yer bakımından daha kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır. 

5:60 ayetinde bahsedilen “maymun veya domuz haline gelmek” fizyolojik bir çağrışım yapsa da “azgınların ve küstahların kulları haline gelmek” fizyolojik bir değişimden bahsedilmediğini gösterir.

Yani bu ayetlerdeki “maymunlaşma/domuzlaşma/azgınların ve küstahların kulları olma” durumları karakteristik değişimdir. Kaldı ki maymun diye çevrilen kelimenin "sefil", domuz diye çevrilen kelimenin "pislik" anlamları da vardır.


KUTSAL GÜN VE GECELER

Kadir Gecesi, Ramazan Ayı ve Haram Aylar dışında hiçbir özel gün/gece/ay yoktur. “Kandil” ismi verilen geceler, “Kutlu Doğum Haftası” gibi şeyler uydurmadır.


CENABET/CÜNUP OLMAK

Geleneksel anlayışta cünüp olmak; cinsel ilişkiye girip veya mastürbasyon yapıp gusül abdesti almamış durumda olmak diye bilinir, fakat bu doğru değildir. Ayrıca cünüp veya abdestssiz olmanın, işlerin hayırsız gitmesine sebep olduğu da uydurmadır.

Öncelikle bilinmelidir ki “gusül abdesti” diye özel bir abdest şekli yoktur. Arapça “GsL” kökünden gelen “gusül” kelimesi “yıkamak/yıkanmak” anlamına gelir. Abdestin ne olduğu, nelerin abdest almak gerektirdiği ve nasıl uygulanacağı 5:6 ayetinde açıklanmıştır. 

Cünüp kelimesi, Arapça “CnB” kökünden gelir. İsim olarak kullanılırsa “yan/taraf” anlamına, fiil olarak kullanılırsa “kaçınmak/uzaklaşmak/uzak durmak” anlamına gelir. İlgili 5:6 ayetinden de anlıyoruz ki cünüplük durumundan çıkmak için su ile yıkanmak veya temiz toprağa sürünmek gereklidir. Yani cünüp olmak; temizlikten uzak kalmaktır.  

Takdir edersiniz ki temizlikten uzak kalmak sadece cinselliğe indirgenecek bir durum değildir; çamura bulanmış insan da cünüptür/temizlikten uzaktır. Bu haldeyken salata katılmak, aynı ortamda bulanacağımız insanlara saygısızlık etmektir; temizli ve özenli olunmalıdır (7:31) 

4:43 ve 5:6 ayetlerinden abdestin “salata katılacağımız zaman” uygulamamız gerektiği söylenmektedir. Burada bahsedilen salat, insanlarla toplu halde yapılan kutsal kitap okumaları, vahiy aktarımları, sosyolojik sorunların konuşulması gibi amaçlarla yapılacak salatlardır; yani bireysel olarak insan -> tanrı arasında geçen, kulun, Tanrı ile iletişim kurması, destek istemesi, teşekkür etmesi vs için yaptığı yoğunlaşmış dua/namaz değildir. (Salat ve çeşitleri için NAMAZ&SALAT makalesini okuyabilirsiniz).


CİNSEL ORGAN SÜNNETİ

“Sünnet” adı altında, kadın veya erkeklerin cinsel organlarından bir parça alınması Tanrı’nın emri değildir. Din adı altında dayatılan bu uydurma, Yahudilerin geleneğidir.


FİRAVUNUN CESEDİ 

Günümüz müzelerinde firavuna ait olduğu iddia edilen ceset(ler), büyük ihtimalle onun cesedi değildir. 

10:92  Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ne var ki insanların çoğunluğu işaretlerimizden habersizdirler.”

Firavunun cesedinin kurtarılacağından bahseden ayet, cesedin ebediyen saklanacağını söylememektedir. “Arkadan gelenlere ibret olması“ günümüz için değil; firavunun ardına düşenler içindir. Ceset kıyıya vurdurularak, firavunun ölümsüz ve dokunulmaz olduğunu düşünenlere ibret yapılır.


AYETİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ 

Kuran’ın hiçbir ayeti geçerliliğini yitirmez veya birbirini geçersiz kılmaz. Yanlış Kuran çevirileri, böyle bir uydurmanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

YANLIŞ ÇEVİRİLER 

2:106  Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz… 

16:101 Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda -ki Tanrı neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: “Sen düpedüz bir iftiracısın.” Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar. 

Tekil olan “ayat” kelimesi “mucize/işaret/delil/mesaj” anlamına gelir. Yani Türkçedeki gibi “bir adet Kuran ayeti” demek değildir. 

DOĞRU ÇEVİRİLER 

2:106  Daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir mucizeyi/delili yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız

16:101  Biz bir delilin yerine bir başka delili getirdiğimiz zaman ki Tanrı neyi indirdiğini iyi bilir, “Sen, ancak bir iftiracısın!” derler. Gerçekten çokları bilmiyor.


MİRAS AYETLERİ 

Miras ayetlerinde matematiksel sorunlar olduğu iddia edilir. Bu iddialar ile Kuran’ın tanrısal olmadığı, Muhammed peygamberin kitabı “uydururken” hata yaptığı söylenir. Fakat böyle bir şey yoktur; sorun Türkçe Kuran çevirilerinden kaynaklanmaktadır. Konunun detayı için Miras Ayetleri makalesini okuyabilirsiniz.


AKRABA EVLİLİĞİ 

Geleneksel anlayış 4:23 ayetini baz alarak “burada belirtilmemiş” diyerek; kuzen olarak nitelendirilen, amca, dayı, hala ve teyze çocuğuyla evlenmesini caiz görür.

Bu ayet dilbilgisi kurallarıyla incelendiğinde, bu akrabalarla da evlenmenin doğru olmadığı net şekilde anlaşılmaktadır.

Ayette anneleriniz olarak bahsedilen “ummehatukum”, kızlarınız olarak bahsedilen “benatukum” ve akrabaların kızlarından bahseden “benatu” kelimeleri; özellikle belirtilmedikçe veya bağlamla sınırlanmadıkça tüm ataları + torunları kapsarlar.

Özetle, Arapçada  ibn/bin (oğul) ve benat (kızlar) kelimeleri görülüyorsa bu tüm torunları, eb (baba) ve umm (anne) kelimeleri görülüyorsa tüm ataları kapsar.

Ayrıca bu insanlarla evlenmek caiz olsaydı 33:50 ayetinde neden; amca, hala, dayı, teyze kızları gibi kuzenlerin SADECE Muhammed peygambere mahsus olmak üzere helal kılındığı söylensin? Burada Muhammed peygambere bu ehliyetin verilme sebebi de istediğiyle evlensin diye değil; göç durumunda bu insanları korumak adına himayesine alabilmesi içindir. Kaldı ki ayette “seninle hicret eden” olarak özellikle belirtilmiş ve devamında onlardan istediğinle evlen/istediğinle evlenme (33:51), ama bundan sonra evlenmen yasak (33:52) denmiş.


YUSUF'U GÖREN KADINLAR

Geleneksel anlayışta, Yusuf'a aşık olduğu söylenen valinin eşi, şehirde yayılan sesleri bastırmak için evine birkaç kadını davet eder. Eve gelen kadınlara bıçak verir ve Yusuf'u karşılarına çıkarır, kadınlar da Yusuf'un yakışıklılığını görünce ellerini keseler. Halbuki, bu tamamen yanlış anlaşılmış ve günümüzde de çevirilere yanlış yansımıştır.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

12:31 Dedikodularını duyunca kadın onları davet etti. Onlar için yerler hazırladı; her birine bıçak verdi ve "Hadi çık!" dedi. Onu gören kadınlar onu (gözlerinde) büyüttüler ve ellerini kestiler; "TANRI korusun, bu bir insan değil; bu ancak asil bir melekdir!" dediler.

Yukarıdaki çeviride "dedikodu" diye geçen "mKr" kelimesi, Kuran boyunca "tuzak/hile" olarak çevrilirken burada dedikodu diye çevrilmiş. "Bıçak" diye çevrilen "sikkin/sekene" kelimesinin de "oturma/sakinlik/dinlenme" anlamları gözardı edilerek, bıçak diye çevrilmiş. Yusuf'un kadınların karşısında çıkınca da kadınların onu çok beğenip heyecanlandıklarını (ekber/büyük/büyütme) ve ellerini kestikleri (katta) söyleniyor. Halbuki durum böyle değil...

Kadın, diğer kadınları evine davet ediyor ve onlara konforlu yerler hazırlayıp rahatlatıyor. Daha sonra Yusuf'u ortama davet ediyor ve kadınlar onu tahrik ederek erekte ediyorlar/büyütüyorlar ve Yusuf kadınlara meyletmeyince duruyolar/vazgeçiyorlar/ellerini çekiyorlar. Ardından kadınlar "böyle bir insan olamaz, nasıl olur da tahrik etmiş olmamıza rağmen bizimle ilişkiye girmez" diye şaşırıyorlar.

Yani ne bıçakla ellerini kesiyorlar ne de Yusuf'u gözlerinde büyütüyorlar. Burada açık açık Yusuf'a iftira atan ilk kadının, kadınları çağırıp Yusuf'a grup seks tuzağı hazırladığını açık açık yazamayan çevirmenler, bu olayı tam aktaramamışlardır. Ayrıca hırsızın ellerinin kesilmesi gerektiğini sananlar da burada geçen "katta/kesmek" kelimesinin (ilişkiyi kesme/vazgeçme/son verme) gibi mecaz anlamlarını atlıyorlar. Olayı doğru şekilde okuduğunuzda, hem bu tuzağı hem de durumun tamamını kavrayabilirsiniz:

DOĞRU ÇEVİRİ 

12:31-34 Tuzaklarını duyunca kadın onları davet etti. Onlar için yerler hazırladı; onlara konforlu yerler verdi. "Hadi çık!" dedi. Onu gören kadınlar tahrik edip erekte ettiler ve ellerini çektiler. "Aman tanrım, bu bir insan değil; bu ancak asil bir melekdir!" dediler. Kadın: "İşte! Bu gördüğünüz, beni, kendisi hakkında kınadığınız kimsedir. Ant olsun ki, onun benim olmasını istedim, ancak o reddetti. Ama ondan istediğim şeyi yapmazsa, zindana atılacak ve kesinlikle burnu yere sürtülenlerden olacaktır." dedi. Yusuf: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların istedikleri şeyi yapmaktan daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden savmazsan, onlara kanıp cahillerden olurum." dedi. Bunun üzerine Efendisi dileğini kabul etti ve tuzaklarını ondan savdı. O' Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir.

12:51 "Yusuf'u baştan çıkarmak isterken durumunuz neydi?"


YECÜC MECÜC

21:96 ayetinden, yeniden diriliş yaklaştığında Yecüc ve Mecüc diye bir topluluğun insanlara saldıracağı söylenir. Ancak buradaki “Yecüc ve Mecüc” özel bir isim veya topluluk değildir.

Ye'cüc ve Me'cüc, bir nitelemedir. Toplumsal kokuşmanın, topyekün bir insanlığın tam bir "hercümerç" olması, ahlaki bir bozulmanın, sefaletin ve çöküntünün bütün bir toplumu kuşatmanın, bütün bir toplumun işbirliği halinde fesat çıkarmasının, kötülüğün her şeye nüfus etmesinin genel adıdır. Bunu belli bir zamanla, mekanla, toplum veya güçle kayıtlamak veya bu konuda gaybi bir beklentiye girmek anlamsız bir beklentinin hayal ürününden başka bir şey değildir. Ye'cüc ve Me'cüc her çağda ve her toplumda ortaya çıkabilecek bir durumdur. Örnek: 18:94: "Ey Zu'l-Karneyn! Şüphesiz Ye'cuc ve Me'cuc yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Onun için, onlarla bizim aramıza ücreti mukabilinde bir set yap, olmaz mı?" dediler.[4]

 


Sorumluluk Reddi
Kesin olanı, gerçeği, en iyi Tanrı bilir.
Bu makalede okuduklarınızı süzgecinizden geçirmeden kabul etmemelisiniz.
Lütfen sitenin manifestosunu okuyunuz.


ALINTILAR

[1] Edip Yüksel -  Mesaj (Kuran Çevirisi) / Dipnotlar

[2] https://www.sinancanan.net/cinsel_islevler_beyin_escinsellik

[3] https://michaelsikkofield.blogspot.com/2015/04/tasavvuf-ve-tarikatlardan-tek-dunya.html

[4] Erhan Aktaş Kuran Çevirisi


Son Güncellenme: 15.02.2023
[PDF OLARAK OKU/İNDİR]