KURAN ÇEVİRİLERİNDEKİ HATALAR


Birçok şey, Kuran’da olmamasına rağmen dini zorunlulukmuş gibi bilinir. Bunun temel sebebi Kuran dışı öğretilerdir, ancak yalnızca Kuran’ı okuyan da bir şeyleri yanlış öğrenebilir. Çünkü bazı Kuran çevirilerinde -yanlışlıkla yapılmış- hatalar bulunur, bazı çeviriler ise gelenek, hadis, mezhep, sünnet anlayışına göre yapılmıştır...

Bu konu uzun olduğundan, konunun içerdiği alt başlıklar aşağıda sıralanmıştır.

▸ AKIL ALMAZ PEDOFİLİ TAVSİYESİ

▸ BAŞÖRTÜSÜ

▸ SADECE ALKOL DEĞİL; TÜM SARHOŞ EDİCİLER

▸ HURİLER SANILDIĞI GİBİ DEĞİL

▸ CARİYE SEKS KÖLESİ DEĞİL

▸ ERKEKLER KADINLARI DÖVMEZ; KORUR

▸ HIRSIZIN ELLERİ KESİLİP ATILMAZ

▸ KURBAN

▸ GÖNLÜNDEN KOPANI VER

▸ ÜZERİNDE ON DOKUZ VARDIR

▸ SEKAR

▸ AYET/DELİL/MUCİZE/İŞARET

▸ AYETİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ

▸ ROMALILAR YENDİLER/YENİLDİLER

▸ SELAM GÖNDERME; DESTEKLE VE ONA UY

▸ "DOĞAN" ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN

▸ BAŞLANGIÇ HARFLERİ

▸ RAMAZAN ORUCU

▸ BAKİRE ÇEVİRİLERİ


AKIL ALMAZ PEDOFİLİ TAVSİYESİ 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

65:4 Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmalarıdır (doğum yapmalarıdır) …. 

Bu çeviriye göre; menopoza girmiş veya adet görmemiş kadınla evlenmeyi bekleme süresi üç aydır, hamile olanın süresi doğum yapmasıdır. Yani bu çeviriye göre; henüz adet görmeyen bir kızla evliliğe dolaylı yoldan izin veriliyor!?! 

Ancak ayet "adet görmeyenler" diyerek; hiç adet görmemişi değil, hamile olduğundan dolayı adet görmediğini söyleyen kadınları kast ediyor. Hiç Arapça bilmeyen bile, bu ayetin nasıl çarpıtıldığını görebilir… 

65:4 Vellâî yeisne minel mahîdı min nisâikum inirtebtum fe iddetuhunne selâsetu eşhurin vellâî lem yahıdne, ve ulâtul ahmâli eceluhunne en yada’ne hamlehunn… 

Sırasıyla her kelimenin anlamı; 

ve ellâî : ve onlar

yeisne : kesilir

min el mahîd ı: hayzdan, adetten

min nisâi-kum : kadınlarınızdan

in : eğer

irtebtum : şüphe ettiniz

fe : o zaman, o taktirde

iddetu-hunne  : onların iddetleri, müddetleri

selâsetu : üç

eşhurin : aylar

ve ellâî : ve olanlar

lem yahıdne : hayız görmeyen

ve ulâtu: ve onlar

el ahmâli : yüklü olanlar, hamile olanlar

ecelu-hunne : onların süreleri, müddetleri

en yada'ne : bırakmak, doğurmak

hamle-hunne : onların yükleri 

DOĞRU ÇEVİRİ 

65:4 (Menopoz dönemine girerek) aybaşından kesilen kadınlarınıza gelince, kuşkunuz varsa, bekleme süreleri üç aydır. Ve aybaşı hali görmeyip hamile olanların süresi, yüklerini bırakmalarıyla sona erer…

Bu ayet, boşanmış bir kadınla yapılacak evlilik için tavsiye veriyor; eğer kadın “menopozdan dolayı adet görmüyorum” diyorsa üç ay, eğer kadın “hamile olduğumdan dolayı adet görmüyorum” diyorsa doğumu bekleyin diyor.

Bonus: Kuran evlilik çağı için RÜŞD yani YETİŞKİNLİK dönemine işaret eder. Bluğ çağı, adet görme, sperm üretme vs uydurmadır.

4:6 Yetimlerinizi, nikah çağına erişinceye kadar gözetleyin; olgunluk/rüşd yaşına geldiklerinde mallarını kendilerine verin…


BAŞÖRTÜSÜ

Baş örtme geleneği milattan öncesine kadar uzanmaktadır. Kimi zaman medeni durumunu veya dini inanışını belli etmek, kimi zaman da mevsim şartlarından korunmak gibi çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Baş örtme geleneği, insanlar tarafından dinselleştirilmiştir! Başını örtmek isteyen örtebilir, fakat bu dini zorunluluk değildir! 

Dekoltenin örtülmesinden bahseden ayet, Türkçe Kuran çevirilerinin çoğunda başörtüsü olarak çarpıtılmıştır.   

YANLIŞ ÇEVİRİ

24:31  Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! 

Bu çeviride geçen “başörtülerini” kelimesinin Arapçası “humur dur. “Hamara” kökünden türeyen bu çoğul ismin tekil hali “hamr dır ve Türkçede “örtü anlamına gelir. Ayrıca çeviride “salsınlar” olarak çevrilen “yadribne” kelimesi “kapatmak/örtmek” anlamına gelir. 

"Humur" kelimesinin başında veya sonunda “baş” ile ilgili bir ifade bulunmamasına rağmen, bu kelime “başörtüsü” olarak çevrilmiştir. Arkasından da anlamı pekiştirmek adına “kapatmak” anlamına gelen “yadribne” kelimesi “salsınlar” olarak çevrilmiştir. 

Ayrıca “kendiliğinden görünenler hariç” olarak çevrilmesi gereken yerde parantez içi ekleme yaparak “el yüzü gibi yorumu yapılmıştır. Bu yorum da kadınlara çarşaf vs. giydirmek isteyenlerin uydurmasından başkası bir şey değildir! 

DOĞRU ÇEVİRİ

24:31  Gerçeği onaylayan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini yakalarının üzerine kapasınlar. Vücutlarının süslü/alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri süslü/alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey gerçeği onaylayanlar, topluca Tanrı’ya yöneliniz ki başarılı olasınız.

  • Kadınların başlarını örtmeleri değil, yaka açıklarını (dekoltelerini) kapatmaları istenmiştir. Ve alımlı yerlerin gösterilmemesi; yani çekici bölgelerle şov yapılmaması istenmiştir.
  • Belli akrabaların, yaşlı ve cinsel iktidara sahip olmayanların ve henüz cinsellik nedir bilmeyen çocukların yanında alımlı yerlerin gösterilmesinde sakınca olmadığı belirtilir.
  • Alımlı yerlerin gösterilmesi için ayakların yere vurulmaması söylenir. Yani kadınların, göğüslerini teşhir etmek için ayaklarını yere vurmamaları söylenir.

SADECE İÇKİ DEĞİL; TÜM SARHOŞ EDİCİLER SINIRLANMIŞTIR 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

5:90  Ey iman edenler! İçki, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Ayette “içki” olarak çevrilen kelimenin orjinali “hamr”dır. Bu kelime “örten/kapatan” anlamına gelir. Yani sadece içkiden değil, bilinci örten/kapatan/sarhoş eden her şeyden uzak durulması istenmiştir. 

DOĞRU ÇEVİRİ

5:90  Ey iman edenler! Sarhoş ediciler, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.


“HURİLER” SANILDIĞI GİBİ DEĞİL 

Toplum (özellikle erkekler), cennette mükemmel cinsel deneyimler yaşatan “huriler” var diye bilir; ancak durum sanıldığı gibi değildir...

"Huri" kelimesi "havari" kelimesiyle aynı köktendir. Çokça bilindiği gibi, İsa'nın havarileri vardır. Yani "huriler"; cennetteki "sohbet/muhabbet arkadaşları"dır.

Bu kelime için Erhan Aktaş’ın çevirisinde de başka bir anlamı da çok güzel açıklanmıştır: 

“Hur, gözdeki siyahın içinde küçük beyazlığın iyice gözükmesidir. Bu gözün güzelliğinin en mükemmel şeklidir. "Güzel bakışlı, bembeyaz parlak gözlü anlamına gelmektedir. "Hur"; Türkçeleşmiş şekliyle "huri" sözcüğünün, kökü "H-V-R" olup, "beyazlık, parlaklık" anlamına gelmektedir. Bu beyazlık, masumiyeti, saflığı, tertemiz olmayı, sevgiyi ifade etmektedir. "Hur" sözcüğünün tekil formu, erkek için "أَحْوَرٌ " Ehver dişi için "حَوْرَاءٌ" Havra'dır. Yani, "hur" eril ve dişil formun çoğuludur. "Hur" sözcüğü, cinsiyet olarak, erkek ve kadın her iki cinsi de içine alan ortak bir anlama sahiptir. Dolayısı ile bu eşleştirme kadın için de erkek için de geçerli olan bir eşleştirmedir. Bu sözcüğün, tefsir ve çevirilerde Cennet'te erkeklere ikram edilecek eşler şeklinde anlam verilmesi bir zihniyet sorunudur. Ödüllendirmede ve cezalandırmada cinsiyet ayırımcılığı yapmak, Kur'an'a iftira etmektir.” 

Ayrıca içinde "huri" kelimesi geçmese de bir ayetin (78:33) "sapıkça" çevirileri mevcuttur.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

78:33  Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar. 

78:33 ayetinin “kevaıbe etraben” sözcükleri, çoğu çeviride “göğüsleri çıkmış genç kızlar” veya “turunç göğüslü kızlar” olarak çevrilmiştir. 

Ancak “kevaıbe” kelimesi "kaab" kelimesinden türemiştir; “tümsek/tomurcuk” anlamlarına gelir. “Etraben” kelimesi ise "turab" kelimesinden türemiştir ve "toprak/yer” anlamlarına gelir. Ayrıca, bu kelimelerin dişil ya da eril anlamı yoktur. 

Yani cennettekilere (kadın-erkek herkese) verilen vaat, göğüsleri yeni çıkmış kızlar değil; olgunlaşmış, yere sarkan, sulu sulu üzümlerdir… 

DOĞRU ÇEVİRİ 

78:31 Erdemliler için kurtuluş vardır.
78:32 Bahçeler, bağlar…
78:33 Yere sarkan tomurcuklar…
78:34 Dolu kadehler…


“CARİYE” SEKS KÖLESİ DEĞİLDİR 

Cariyeler, savaşta ele geçirilip seks kölesi yapılan/yapılabilen kadınlar değildir. Ayette olmayanları parantezle ekleyenler ve uydurma hadisler, cariyeliği seks kölesi gibi tanımlamıştır. 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

4:24  (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

4:24  Ayrıca yeminlerinize/anlaşmalarınıza sahip olanlar hariç, evli kadınlar… 

Cariyeler; savaş sonucu eşlerini kaybetmiş, mehirleri ödenerek, karşılıklı yemin/anlaşma/nikâh/yazılı sözleşme ile sorumluluk altına alınan (nikahlanan) kadınlardır. Ayette “sahip olduğunuz” olarak çevrilen kelimenin orjinali “eyman”dır; vaad/sözleşme anlamlarına gelir. Bu kişilerin fuhuşa zorlanmaması ayrıca da belirtilmiştir.

24:33  Yeminleriniz/anlaşmalarınız yoluyla hak sahibi olduklarınızdan yazılı belge isteyenler olursa, niyetlerini iyi görürseniz, karşılıklı yazışınız. Ve Tanrı’nın size verdiği parasından onlara veriniz. İffetli olmak isteyen kızlarınızı, bu dünyanın geçici menfaatini arzulayarak fuhuşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa, o zaman Tanrı onların zorlandığını hesaba katar; O Bağışlayandır, Rahimdir.


ERKEKLER KADINLARI DÖVMEZ; KORUR 

YANLIŞ ÇEVİRİ

4:34 Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Tanrı insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Tanrı’nın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb"ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Tanrı çok yücedir, çok büyüktür. 

Bu yanlış çeviriye göre; eğer kadınlar onur ve namuslarını korumazlarsa ilk önce öğüt verilir, işe yaramazsa yatakta yalnız bırakılır, yine işe yaramazsa dövülür… 

Çeviride, “dövün olarak çevrilen kelimenin orijinali “idribuhunne”dir. Bu kelimenin kökü “daraba (drb)” fiilidir. Bu fiil Kuran’da 58 kez geçer; ortaya koymak, seyahat etmek, dışarı çıkmak, örnek vermek, muaf tutmak, kapatmak, vurmak, örtmek, açıklamak gibi anlamlara gelir. 

Bu kelime, söz konusu ayette dövmek anlamında değil; 73:20, 3:156, 2:273, 4:94 ayetlerindeki gibi dışarı çıkmak anlamında kullanılmıştır. Nitekim 65. surenin ilk ayetinde de kanıtlanmış bir zina durumunda evden çıkarma söz konusudur. 

65:1 …Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Ancak kanıtlanmış bir zina işlemeleri bunun dışındadır…  

Yani eşin iffetsiz davranışlar sergilemişse ilk olarak öğüt vermen, tekrarı halinde yatakta yalnız bırakman, son olarak da evden çıkarman (ayrılman) tavsiye edilmiştir. 

DOĞRU ÇEVİRİ

4:34  Tanrı’nın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde sorumlu gözeticidir. Erdemli kadınlar, boyun eğer ve Tanrı’nın korumasını emrettiğini tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. Tanrı Yücedir, Büyüktür.


HIRSIZIN ELLERİ KESİLİP ATILMAZ

YANLIŞ ÇEVİRİ 

5:38  Erkek hırsızın ve kadın hırsızın ellerini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu Tanrı’nın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. Tanrı güçlüdür, bilgedir. 

Ellerini olarak çevrilen kelimenin orjinali “eyd”dir. "Kesin” olarak çevrilen kelimenin ise “qataa (qta)”dır. Bu kelimeler tartışmalıdır, çünkü çok anlamlılardır.

Eyd kelimesi, “kuvvet/güç” anlamında kullanılmış olabilir. Örnek: 

38:17  Onların dediklerine sabret. O kuvvet sahibi kulumuz Davud'u an. O, her zaman bize yönelirdi. 

“Eyd” kelimesi, “el”anlamında kullanılmış da olabilir. Örnek: 

80:15 Elçilerin elleriyle 

Ancak “el” anlamına geldiği birçok yerde mecaz anlamda kullanılmıştır. Örnek: 

5:11  Ey iman edenler! Tanrı’nın size olan nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti. Tanrı’yı dinleyin. Gerçeği onaylayanlar Tanrı’ya güvensin.

5:64 Yahudiler “Tanrı’nın eli bağlı” dediler. Aslında elleri bağlı olanlar kendileri. Halbuki O’nun iki eli de açık olup dilediği gibi harcamakta.

Qataa” Kuran'da 19 ayette geçer. 5:38 ayeti hariç; “ilişkiyi kesme” veya “son verme” gibi fiziksel olmayan mecazi anlamlarda kullanılır (2:27, 3:127, 6:45, 7:72, 8:7, 9:121, 10:27, 11:81, 13:4, 15:65, 15:66, 13:25, 22:15, 27:32, 29:29, 56:33, 59:5, 69:46). 

Söz konusu kelimenin bir başka formu olan QaTTaA’ ise Kuran'da 17 kez geçer. Bu şeddeli form, hem fiziksel olarak kesip atmak (5:33, 7:124, 20:71, 26:49, 13:31) hem mecazen ilişkiyi kesmek (2:166, 6:94, 7:160, 7:167, 9:110, 47:15, 47:22, 21:93, 22:19, 23:53) ve hem de fiziksel olarak kesip yarma/çizme anlamında kullanılır (12:31, 12:50)[1]

Sonuç olarak, iki kelime de mecaz anlamda kullanılmıştır; hırsızın, bir daha hırsızlık yapmasını engelleyecek caydırıcı bir ceza verilmesi söylenmiştir.

DOĞRU ÇEVİRİ 

5:38  Erkek hırsızın ve kadın hırsızın güçlerini/kuvvetlerini/ellerini, yaptıklarına karşılık olarak kesin/son verin. Bu Tanrı’nın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. Tanrı güçlüdür, bilgedir. 


KURBAN 

NUSUK 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

2:196  Haccı da umreyi de Tanrı için tamamlayın. Eğer engellenirseniz, kolayınıza gelen kurban yeterlidir. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı bulunan oruç tutarak, sadaka vererek veya kurban keserek fidye yoluna gitsin… 

“Eğer engellenirseniz, kolayınıza gelen kurban yeterlidir. Kurban, yerine varıncaya kadar…” kısmındaki 'kurban' kelimelerinin orjinali “hedy” iken; "...sadaka vererek veya kurban keserek fidye yoluna gitsin." kısmındaki 'kurban' kelimesinin orjinali “nusuk” tur. Ancak “nusuk” kelimesi; “ibadet/ibadet etmek/Tanrı’ya yönelmek” anlamına gelir. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

2:196  Haccı da umreyi de Tanrı için tamamlayın. Eğer engellenirseniz, kolayınıza gelen kurban yeterlidir. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı bulunan oruç tutarak, sadaka vererek veya başka bir ibadetle fidye yoluna gitsin… 

Yani, eğer kurban göndermişsen ve saçlarını traş etmek zorundaysan sadaka vermek, oruç tutmak veya başka bir ibadet yapmak yeterlidir. “Nusuk” kelimesinin başka bir çeviri hatası da 6:162 ayetinde yapılmıştır. Buradaki “nusuk” kelimesi de “kurban” değil, “ibadet” anlamına gelir.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

6:162 De ki: “Benim salatım, kurbanlarım, hayatım, ölümüm alemlerin Rabbi olan Tanrı içindir.”

DOĞRU ÇEVİRİ 

6:162 De ki: “Benim salatım, ibadetlerim, hayatım, ölümüm alemlerin Rabbi olan Tanrı içindir.” 

VENHAR

Kevser Suresi’nde geçen “venhar” kelimesi, çoğu mealde “kurban kes” olarak yanlış çevrilmiştir. “Nahr” kelimesinden türeyen “venhar” kelimesi; “kesmek/boğazlamak” gibi anlamların yanı sıra “göğüs germek/karşılamak/katlanmak anlamlarına gelir. Yani Tanrı, sıkıntılı/üzüntülü durumda olan Muhammed peygambere “kalk kurban kes” değil; “göğüs ger/katlan” demiştir.

YANLIŞ ÇEVİRİ 

108:1-3 Şüphesiz, biz sana bolca nimetler verdik. Öyleyse Efendin için salat et ve kurban kes. Kuşkun olmasın ki asıl mahvolacak olanlar, sana kin duyanlardır!

DOĞRU ÇEVİRİ 

108:1-3 Şüphesiz, biz sana bolca nimetler verdik. Öyleyse Efendin için salat et ve göğüs ger/katlan. Kuşkun olmasın ki asıl mahvolacak olanlar, sana kin duyanlardır!


GÖNLÜNDEN KOPANI VER 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

2:219 …Ve sana Tanrı yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Tanrı, size ayetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. 

Bu çevirinin ihtiyaçtan arta kalanıkısmı yanlış çevirmiştir. Çevrilen kelimenin orijinali “afv” dır. Kuran’da 35 kez geçen bu kelime, hiçbir yerde “ihtiyaç fazlası/arta kalan” anlamında kullanılmamıştır. Bu kelime “affedilen/bağışlanan/vazgeçilen” anlamlarına gelir. Yani vermenin ölçüsü gönülden kopandır! 

2:219  …Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Bağışladığınızı/vazgeçtiğinizi”. Böylece Tanrı size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz. 

Gerçek iyiler, yeri geldiğinde “başkasını kendisinden öncelikli tutan” kişilerdir.

59:9  Onlardan önce yurt ve onay sahibi olanlar, kendilerine göç edenleri severler ve verdiklerinden ötürü içlerinde bir burukluk duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç içinde bile olsalar onları kendilerinden önde tutarlar. Doğrusu, nefislerinin bencilliğinden korunanlar kurtulanlardır.


ÜZERİNDE ON DOKUZ VARDIR

YANLIŞ ÇEVİRİ 

74:26-37  Ben onu sekara(cehenneme) sokacağım. Sekarın ne olduğunu sen ne bileceksin? Ne artar, ne eksilir. Derileri kavurur. Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, “Tanrı örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi” desinler. İşte böyle. Tanrı dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Efendinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır. Hayır, andolsun Ay'a, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir. 

Çevirideki Yanlışlar: Derileri kavurur, on dokuz görevli melek, sekara (cehenneme).

 DOĞRU ÇEVİRİ 

74:26-37  Onu Sekar’a atacağım. Sekar nedir bilir misin? Ne arttırır, ne eksiltir. Halklar için bir göstergedir/levhadır/ekrandır. Üzerinde on dokuz vardır. Biz ateşe bekçi olarak sadece melekleri atadık. Onların sayısını da, inkarcılar için bir sınav yaptık, kitap verilmiş olanları ikna etsin, inananların inancını güçlendirsin, kitap verilmiş olanlarla inananların kuşkularını ortadan kaldırsın, ve kalplerinde hastalık olanlarla inkarcılar da, “Tanrı bu örnekle ne demek istiyor?” desinler. Böylece Tanrı dilediğini/dileyeni saptırır ve dilediğini/dileyeni de doğruya iletir. Efendinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, halklara bir mesajdır. Hayır, and olsun Ay’a, geçtiği vakit geceye, ağardığı vakit sabaha. Bu büyüklerden birisidir. Halklara bir uyarıdır. İlerlemek yahut geride kalmak dileyenleriniz için.

Bu iki çevirinin farkları şunlardır; 

  • Yanlış çeviride; ‘sekar’ kelimesi parantez içi ekleme ile cehennem olarak tanıtılmıştırDoğru çeviride ise ‘sekar’ kelimesine herhangi bir ekleme yapılmadan, onun ne arttıran ne eksik gösteren bir gösterge/levha/ekran olduğu söylenmiştir. 
  • Yanlış çeviride; ‘levvahatun lil beşer’ kelimeleri ‘derileri kavurandır’ biçiminde çevrilmiştir. Ancak bu kelimeler ne “deri”, ne de “kavurmak” anlamlarına gelir… Doğru çeviride ise “beşer” kelimesi Kuran’da geçtiği 37 yerdeki gibi “insan(lık)/halk” anlamında çevrilmiştir. ‘Levvahatun’ kelimesi de ‘levha’ kelimesinin abartılmış formu olduğundan ‘üst üste gelen levhalar/apaçık levhalar’ olarak çevrilmiştir. 
  • Yanlış çeviride; parantez içi ekleme ile on dokuz sayısının cehennemde görevli meleklerin sayısı olduğu söylenmiştir. Doğru çeviride ise herhangi bir ekleme yapılmayıp, 19 sayısının hem levhalar/göstergeler/ekranlar sunan sekarın üzerinde olduğu hem de ateş bekçilerinin sayısının 19 olduğu söylenir. 

ÖZET&SONUÇ

Bu ayetler, Kuran’ın koruma sistemini (19’u) ve onu inkâr edenlerin karşılaşacağı on dokuz cehennem bekçisini haber vermektedir. 

“Yok, on dokuz yalnızca cehennem meleklerinin sayısıdır!” diye diretenler şu ayeti iyi okusun… 

74:31  Onların sayısını da, inkarcılar için bir sınav yaptık, kitap verilmiş olanları ikna etsin, inananların inancını güçlendirsin, kitap verilmiş olanlarla inananların kuşkularını ortadan kaldırsın

…ve cevap versin: İnkârcılar için bir sınav, kitap verilmiş olanları ikna edici, inananların inancını güçlendiren, kitap verilmiş olanlarla inananların kuşkularını ortadan kaldırabilecek şey; öldükten sonra cehennem meleklerinin sayısını görmek midir, yoksa Kuran’ın koruma sistemine tanık olmak mıdır? 


SEKAR 

“Sekar” kelimesi Kuran’da dört kez geçer (54:48, 74:26, 74:27, 74:42). “Sekar” kelimesinin kök anlamı “beyne acı veren sıcaklık”tır. Nitekim Araplar, aşırı sıcaklarda ''sekarethü’ş-şemsü (güneş onu şiddetle yaktı)” derler. Ayrıca “aşırı sıcak bir gün” anlamına gelen “yevmün müsemkırun” deyiminde de aynı fiilden türetilen “müsemkırun” sözcüğü kullanılır.

Bu kelime çevirilerde bazen “sekar” olarak bırakılmış, bazen de “cehennem” olarak çevrilmiştir. Cehennem olarak çevrilmesinde art niyet yoktur; çünkü bu kelime cehennemden bahsederken de kullanılmıştır ancak, bu durum kelimenin anlamını “cehennem” yapmaz. Cehennemden bahsederken de kullanılması/kullanılabilmesi, cehennemin “acı veren ve ölçülü ceza” olmasıdır. Nitekim Kuran, cehennem cezasını; dünyada katlanmaya başlayan ve en sonunda yapıp-edilenlerin ölçülü karşılığı olarak tanımlar.

72:17 ...Kim Efendinin mesajından yüz çevirirse onu zorlu ve katlanarak artan bir cezaya çarptırırız.

6:160  Kim iyilik getirirse, kendisine getirdiğinin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, ancak dengiyle cezalandırılır ve kendilerine haksızlık edilmez.

54:48-49  Yüzükoyun ateşe sürüklenecekleri gün: "Sekarın/cehennemin/ölçünün dokunuşunu tadın." Biz her şeyi belli bir ölçüyle yaratmışızdır.

Tanrı, 74:26-27 ayetlerinde “sekar” kelimesini “ölçü/ölçekli” anlamlarını vermiştir. Yani, hem Kuran’a insan sözü demesinden dolayı cehenneme atılan insandan hem de Kuran’ın ölçüye/ölçekli olana (bilgisayara) atılmasından bahsetmektedir. Ayrıca “sekar” kelimesinin anlamı, 74:27-28 ayetleriyle “ölçü/ölçülü” olarak açıklanmıştır da…

74:26 Onu sekara atacağım.
74:27 Sekar nedir bilir misin?
74:28  Ne arttırır, ne eksiltir. (Edip Yüksel)
74:28  Geride bir şey koymaz, bırakmaz. (Diyanet İşleri)
74:28  Ortada birşey bırakmaz, hiçbir şeyi görmezlik etmez o. (Yaşar Nuri Öztürk)

AYET/DELİL/MUCİZE/İŞARET 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

10:1 Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab'ın ayetleridir. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

10:1 Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu kitabın ayetleri/işaretleri/delilleri/mucizeleridir. 

Tekil olan “ayat” kelimesi “mucize/işaret/delil/mesaj” anlamına gelir. Yani Türkçedeki gibi “bir adet Kuran ayeti” demek değildir. 

2:145  Kitap verilenlere her türlü ayeti/mucizeyi/işareti getirsen de onlar yine senin kıblene yönelmez. 

Çoğul olan “ayaat” kelimesi ise hem “mucizeler/işaretler/deliller/mesajlar” hem de “Kuran ayetleri için kullanılır. 

30:20  Sizi bir topraktan yaratması ve sonra yayılıp çoğalan insanlar olmanız O'nun mucizelerindendir/işaretlerindendir.

2:41 Yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimi onaylayın. Ona karşı çıkanların ilki olmayın. Ayetlerimi değeri düşük şeylerle değişmeyin; sadece benden çekinin.


AYETİN GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ

YANLIŞ ÇEVİRİLER 

2:106  Biz herhangi bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz… 

16:101 Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda -ki Tanrı neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: “Sen düpedüz bir iftiracısın.” Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar. 

Bu çeviri hataları, bir önceki başlıktaki “ayet/delil/mucize/işaret” hatasıyla aynıdır. Yani, Kuran’ın hiçbir ayeti geçerliliğini yitirmez veya birbirini geçersiz kılmaz…

DOĞRU ÇEVİRİLER 

2:106  Daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir mucizeyi/delili yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız

16:101  Biz bir delilin yerine bir başka delili getirdiğimiz zaman ki Tanrı neyi indirdiğini iyi bilir, “Sen, ancak bir iftiracısın!” derler. Gerçekten çokları bilmiyor.


ROMALILAR YENDİLER/YENİLDİLER 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

30:2-4 Romalılar yenildiler, yeryüzünün en alçak yerinde… Yenilgilerinden sonra yeneceklerdir… 

Sesli harflerin harekelerinde yapılan hata, Romalıların yenilip daha sonra kazandığı anlamını çıkartmaktadır. Halbuki ayetlerde, Lut Gölü civarında (yeryüzünün en alçak yerinde) yapılan Mute Savaşı’ndan bahsedilmektedir. Yani Romalıların Müslümanları yenmiş olduğunu, ancak daha sonra Müslümanların yeneceğini söyler.

DOĞRU ÇEVİRİ 

30:2-4 Romalılar yendiler, yeryüzünün en alçak yerinde… Yengilerinden sonra yenileceklerdir… 

*Edip Yüksel, çevirisini doğru şekilde yapmıştır ve açıklaması şöyledir; “Ayetteki ĞuLiBet (yenildiler) ve seYeĞLiBun (yenecekler) fiillerini; ĞaLeBet (yendiler) ve seYuĞLeBun (yenilecekler) olarak okumayı seçtim.”


SELAM GÖNDERME; DESTEKLE VE ONA UY 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

33:56  Şüphesiz Tanrı ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin. 

Salat” kelimesini orijinal haliyle bırakılan bu çevirinin birçok anlamı olabilir. Örneğin “salat”, namaz için de kullanılan bir kelimedir. Fakat Tanrı ve melekleri peygambere karşı namaz kılmayacaklarına göre buradaki anlamı “desteklemek”tir.

Selam edin” olarak çevrilen kısmın orijinal hali ise “sellimû” dur. Bu kelime, 4:65 ayetindeki gibi “teslim olmak” anlamında kullanılmıştır. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

33:56  Tanrı ve melekleri peygamberi desteklemektedir. Ey gerçeği onaylayanlar siz de onu destekleyin, teslim olun. 

Benzer çeviri hataları 33:43, 9:99 ve 9:103 ayetlerinde de vardır. Muhammed peygambere “salavat getirerek” cennete gideceğini sanan bu davranışlarından vazgeçmelidir.

82:19  O gün kimsenin kimseye yardımı dokunmaz. O gün tüm kararlar yalnız Tanrı’ya aittir.


“DOĞAN ÇOCUKLARINIZI” ÖLDÜRMEYİN 

6:137, 6:140, 6:151, 17:31 ve 60:12 ayetlerinde “çocukların öldürülmemesi” söylenir. “Çocuklar” için kullanılan kelime “evlad”dır ve bu kelime “doğan/doğmuş” anlamına gelir. 

YANLIŞ ÇEVİRİ 

17:31 Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır. 

DOĞRU ÇEVİRİ 

17:31 Doğan çocuklarınızı fakirlik korkusuyla öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırıyoruz. Onları öldürmek, büyük bir suçtur.

*Henüz doğmamış çocukların doğumu engellenebilir (kürtaj yaptırılabilir). Ancak bu işlem -Kuran’ın embriyoyu insan kabul ettiği zamana kadar- gebeliğin 16. haftasına kadar uygulanmalıdır. (bkz: Gerçek Sanılan Uydurmalar/Kürtaj)


BAŞLANGIÇ HARFLERİ 

  • 19:1 ayetinde geçen ‘KAF’ değil, ‘KEF’ harfidir.
  • 20:1 ayetinde geçen ‘HA’ değil, ‘HE’ harfidir.

RAMAZAN ORUCU

Ramazan ayında dolunay görüldüğünde oruç tutmaya başlanır ve en az 3 gün oruç tutulur.

2:184-185 Sayılı günlerde... Hasta olanlarınız veya yolculukta bulunanlarınız tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Güç yetirenler bir yoksulu doyurarak adakta bulunsunlar. Kim gönül isteğiyle iyilik yaparsa kendisi için daha iyidir; ancak oruç tutmanız sizin için en iyisidir, bir bilseniz! Ramazan; insanlara yol gösterici, apaçık bir öğreti ve yasa kitabı olan Kuran'ın indirildiği aydır. Kim ŞEHRA’ya tanık olursa oruç tutsun. Hasta veya yolcu olanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. Tanrı sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Böylece sayıyı tamamlar, sizi doğruya ulaştıran Tanrı’yı yüceltip şükredersiniz.

2:185 ayetinin “fe men şehide minkumuş el-şehra fel yesumhu” kısmı çoğu çeviride “kim o aya şahit olursa oruç tutsun” şeklinde yanlış çevrilmiştir. Çünkü Araplarda "ŞEHRA" kelimesinin "ayın en az 3 günkü dolunay hali" anlamında da olduğu göz ardı edilmiştir. Detay için "Oruç" makalesini okuyabilirsiniz.


BAKİRE ÇEVİRİLERİ

Cennette kadınların bakire olacaklarını ve peygamberin eşlerinin bakire ve dul kadınlarla tehdit edildiklerini iddia eden mealler şu şekilde çeviriler yapmışlardır; 

56:36 Onları bakireler yapmışızdır. 

66:5 O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen dullar ve bakireler.

55:36 ve 66:5 ayetlerinde “BAKİRE” diye çevrilen kelime “BkR” kökünden gelen “aBKaRa”; erken, sabah, ilk, öncü, ilk doğan, genç, erkenci” anlamlarına gelir.

Doğru Çeviriler:

56:36 Onları gençleştirdik. 

66:5 Sizi boşarsa, Rabbi ona, belki sizin yerinize sizden daha iyi, müslüman (Tanrı'ya teslim olan), gerçeği onaylayan, adayan, yönelen, hizmet eden, aktif olan, duyarlılar ve öncüler verir.

[1] Geleneksel çeviriler bu ayette Müslüman kadınları betimleyen son üç sıfatı yanlış çevirmektedirler. O sözcüklerin anlamını "oruç tutanlar, dul kadınlar ve bekâr kadınlar" olarak tahrif ederler. Konu kadın olunca her nedense Kuran kelimelerinin anlamı hızlı bir mutasyondan geçer. Örneğin, inekleri ve örnekleri dövemeyen Sunni ve Şii din adamları kadınları dövmeyi makul ve adil buldular (Bak 4:34). Kuran dışındaki dini öğretileri reddeden biz Kuran öğrencileri, Kuran'ın inişinden yüzyıllar sonra Arap diline bile sinsice girmiş bu bidatleri zihnimizden temizlemek için hâlâ çabalıyoruz. Halbuki bu ayette ne oruçtan, ne dul veya bakire kadınlardan söz edilir. (Bakire kelimesi, Arapça ümmi veya millet kelimeleri gibi Türkçeye çarpıtılmış haliyle geçmiştir.) Biz Kuran'ı yeniden keşfediyor ve yeniden öğreniyoruz. 

"Aktif" kelimesiyle çevirdiğimiz, ayetin sonundan üçüncü betimlemesi olan SaYiHat kelimesi seyahat etmek veya bir amaç uğruna hareket içinde olmak anlamına gelir. Kuran'ın inişinde yaklaşık iki yüz yıl sonra, kadınların hakları Hadis, ictihad ve tefsir yoluyla tek tek alınınca Müslüman toplumlar Cahiliyye Dönemini hem zihniyetlerde hem de pratik hayatta tekrar hortlattılar. Kadını hor gören Hadisçi-Sünnetçi kafalar bir Müslü­man kadının sosyal olarak aktif olmasını hayal bile edememeye başlayınca ayetteki SaYaHa kelimesini SaWaMa (oruç tutmak) ile karıştırdılar! Seyyah kadınlar yerine evlerinde kuzu kuzu oruç tutan kadınlar daha iyi kontrol edilebilirdi, hatta daha az masraflı olurlardı. Bu kelimenin fiilinin kullanılışı için 9:2 ayetine bakınız. SaYaHa kelimesinin oruç tutmakla hiçbir ilgisi yoktur; Kuran SaWaMa kelimesini kullanır oruç için (2:183; 4:92; 5:89; 19:26; 33:35; 58:4). 

Sondan ikinci kelime SaYiBat olup "dönenler, karşılık verenler veya duyarlılar" anlamına gelir. Bu kelimenin türevleri "ödül/karşılık", "sığınma yeri" veya "elbise" anlamlarında kullanılır. Örneğin 2:125; 3:195 ayetlerine bakınız. Dul kelimesinin Arapça karşılığı eRMiLe veya EYaMa kelimeleridir. Kuran dul ve bekâr için EYaMa kelimesini kullanır (24:32). 

Ayetin en son kelimesi olan eBKaR ise "gençler", "erkenciler", "ilk doğanlar" veya "öncüler" anlamlarına gelir ve bildiğimiz nedenlerden ötürü anlamı "bakireler" olarak tahrif edilmiştir. Bu tahrif sonucu birden çok bakire kadınla yani kızlarla evlenme kutsanmış oluyor. Bakire kelimesinin Arapçası BeTuL veya A'DRa'dır. 


Sorumluluk Reddi
Kesin olanı, gerçeği, en iyi Tanrı bilir.
Bu makalede okuduklarınızı süzgecinizden geçirmeden kabul etmemelisiniz.
Lütfen sitenin manifestosunu okuyunuz.


ALINTILAR

[1] Edip Yüksel - Mesaj (Kuran Çevirisi) Dipnot


Son Güncellenme: 23.07.2021
[PDF OLARAK OKU/İNDİR]